BELEDİYELERİN KABAHATLER KANUNU UYARINCA VERDİĞİ CEZALAR
NOT:Bu makale MAHALLİ İDARELER DERGİSİ nin 198-199. sayılarında yayımlanmıştır
BELEDİYELERİN KABAHATLER KANUNU UYARINCA
VERDİĞİ CEZALAR
Osman ERMUMCU
2009
İÇİNDEKİLER
Sayfa
KISALTMALAR…………………………………………………………………………………………… ii
GİRİŞ…………………………………………………………………………………………………………… 1
- CEZA (YAPTIRIM) KAVRAMI……………………………………………………………….. 2
- ADLİ CEZALAR…………………………………………………………………………………….. 2
- İDARİ CEZALAR……………………………………………………………………………………. 2
- İDARİ CEZANIN TANIMI…………………………………………………………………………. 2
- İDARİ CEZA TÜRLERİ…………………………………………………………………………….. 3
a- Para Cezaları……………………………………………………………………………………………… 3
b- Mala Dönük Cezalar…………………………………………………………………………………… 4
c- Disiplin Cezaları………………………………………………………………………………………… 5
- BELEDİYELERİN CEZALANDIRMA YETKİSİ……………………………………. 6
- KABAHATLER KANUNUNDAN ÖNCE…………………………………………………. 6
- KABAHATLER KANUNUNDAN SONRA……………………………………………….. 6
- Kabahatler Kanununun Kapsamı………………………………………………………………….. 6
- Kabahatler Kanunu Dışındaki Cezalar…………………………………………………………… 7
- KABAHATLER KANUNUNA GÖRE SUÇLAR VE CEZALAR………………. 8
- CEZA (YAPTIRIM) TÜRLERİ……………………………………………………………………. 8
- İdari Para Cezaları………………………………………………………………………………………. 8
- Mülkiyetin Kamuya Geçirilmesi…………………………………………………………………… 9
- CEZALAR VE BELEDİYELERİN YETKİLERİ…………………………………………… 9
- Emre Aykırı Davranış………………………………………………………………………………….. 9
- Dilencilik…………………………………………………………………………………………………. 11
- Kumar……………………………………………………………………………………………………… 12
- Sarhoşluk…………………………………………………………………………………………………. 13
- Gürültü…………………………………………………………………………………………………….. 13
- Rahatsız Etme…………………………………………………………………………………………… 15
- İşgal………………………………………………………………………………………………………… 16
- Tütün Mamullerinin Tüketilmesi………………………………………………………………… 17
ı- Kimliği Bildirmeme…………………………………………………………………………………… 18
- Çevreyi Kirletme……………………………………………………………………………………….. 19
j- Afiş Asma………………………………………………………………………………………………… 22
k- Silah Taşıma……………………………………………………………………………………………. 23
III. İDARİ CEZALARA KARŞI KANUN YOLLARI………………………………….. 23
- KABAHATLER KANUNUNDAN ÖNCE……………………………………………….. 23
- KABAHATLER KANUNUNA GÖRE…………………………………………………….. 24
- OLMASI GEREKEN KANUN YOLU…………………………………………………….. 26
- SONUÇ………………………………………………………………………………………………… 29
- KAYNAKÇA…………………………………………………………………………………………. 30
KISALTMALAR
age : Adı geçen eser
agm : Adı geçen makale
AYM : Anayasa Mahkemesi
BİM : Bölge İdare Mahkemesi
C : Cilt
D : Danıştay
DxD : Danıştay Nolu Dairesi
E : Esas Numarası
K : Karar Numarası
KT : Karar Tarihi
md : Madde
RG : Resmi Gazete
s : Sayfa
SK : Sayılı Kanun
Sy : Sayı
TCK : Türk Ceza Kanunu
- : Ve benzeri
VUK : Vergi Usul Kanunu
GİRİŞ
Bu çalışmanın konusunu “Belediyelerin Kabahatler Kanunu Uyarınca Verdiği Cezalar” oluşturmakta olup, bu amaçla öncelikle genel anlamda adli ve idari ceza kavramı ile idari ceza türleri ortaya konulmaya çalışılacaktır. Cezaların tanımından sonra, belediyelerin cezalandırma yetkisi ve ceza türleri önce Kabahatler Kanunundan önceki haliyle sonra da Kabahatler Kanunundan sonraki haliyle ortaya konulacaktır. Bu aşamada esas inceleme konusu gereği, Kabahatler Kanunundaki sırayla, belediyelerin yetkili olduğu cezalarda ayrıntıya girilerek, diğer cezalar ise genel olarak tahlil edilecektir.
Bundan sonra Kabahatler Kanununun yasalaşma süreci ele alınarak, özellikle Türk Yargı örgütüne Anayasal düzeyde etki eden “itiraz mercii”ne ilişkin yaşanan safha tahlil edilecektir. Çünkü, Kabahatler Kanununun 3. maddesi ile, yargı ayrılığı rejimine göre şekillenen Türk Yargı Sisteminin ezberi bozulmuştur. Tipik idari işlem olan hatta adı da “idari yaptırım” olan pek çok cezaya karşı adli yargıya itiraz yolu benimsenmiştir. Bir idari yargı mensubu olarak, bu gelişme hassasiyetle takip edilmiş, yasanın yargı ayrılığı rejimini ihlal ettiği sonucuna varılarak Başkanı olduğum Malatya Bölge İdare Mahkemesince Anayasa Mahkemesine (AYM) müracaat edilerek[1] Kabahatler Kanununun 3. md.sinin iptali sağlanmıştır[2]. Ancak yasa koyucu 3. maddeyi neredeyse aynen iptal edilen haliyle tekrar yürürlüğe koymuştur[3]. Halen Kabahatler Kanunu uyarınca pek çok idari işleme (ceza) karşı adli yargıya (sulh ceza mahkemesine) itiraz edilmektedir. Kabahatler Kanunu, Anayasanın yargı ayrılığı rejimi tercihini etkileyen bu yönüyle esas konu yanında genişçe tartışılacaktır.
İncelemenin sonunda ise; belediyelerin cezalandırma yetkisinin tahlili ile Kabahatler Kanunu ile getirilen yeni idari ceza usulü ele alınarak tespit ve önerilerde bulunulacaktır.
I. CEZA (YAPTIRIM) KAVRAMI
A. ADLİ CEZALAR
Hukuk kuralının en belirgin özelliği, hukuk kuralına uygun davranmayı sağlayan zorlayıcı ve örgütlü bir otorite (Devlet) tarafından uygulanan belli bir müeyyide içermesidir[4]. Ceza hukukunda cezanın adı müeyyidedir. Hukuk düzenini ihlal eden bazı insan eylemleri, ceza kanunlarında suç olarak nitelendirilir. Bu eylemleri işleyen kişilere de ceza denilen müeyyideler uygulanır[5].
Toplum hayatında da zaten “suç” ve “ceza” kavramları daha ziyade ceza hukukunu ve ceza yargısını çağrıştırır. Nitekim adli cezalardan anlaşılması gereken de bizzat adli organlar tarafından verilen cezalardır.
B. İDARİ CEZALAR
1. İDARİ CEZANIN TANIMI
Kamu hizmetlerini gerçekleştirmek ve kamu düzenini sağlamakla görevli olan idare, bu görev ve yükümlülüklerini yerine getirebilmesi için üstün yetkilerle donatılmıştır. Bu üstün yetkilerden en önemlisi ise, düzeni ihlal edici davranışlara müeyyideler uygulanabilmesidir[6].
En anlaşılır ve genel olarak bilinen haliyle “idari cezalar” başka isimlerle de ifade edilmektedir. Bunlardan sık kullanılan ikisi “yaptırım” ve “müeyyide”dir. Örneğin esas inceleme konumuz olan Kabahatler Kanununda “yaptırım” kelimesi benimsenmiştir. 5326 Sayılı Kanunun 2. maddesinde kabahat kavramı tanımlanırken, düzene aykırı davranış “haksızlık” olarak, bunun karşılığı verilecek ceza ise “yaptırım” olarak ifade edilmiştir. Yine aynı yasanın 16. maddesinde de; kabahatler karşılığında uygulanacak “idari yaptırımlar” ifade edilmiştir. Buna karşın, kamu personeli ile ilgili disiplin cezalarında genel kanun niteliğinde bulunan 657 Sayılı Devlet Memurları Kanununda 125 ve devamı maddelerde “disiplin suçu” ve “cezalar” düzenlenmiştir. “Yaptırım” ise daha ziyade doktrinde “müeyyide” paralelinde kullanılan bir terim olup, yasal düzenlemelerde çok rastlanan bir terim değildir.
Kanaatimizce, “ceza”, “idari ceza” terimleri, hem günlük dile uygunluğu hem de yaygın, anlaşılır olup, bir bağlayıcılık içermesi sebebiyle en uygun terimdir.
İdari suç ve cezaların ortak özelliklerini şu şekilde sıralayabiliriz:
ì İdari suç ve cezalarda da yasallık ilkesi geçerlidir. Bu nedenle yasal dayanağı bulunmayan idari para cezası olamaz.
ì İdare tarafından idari bir kararla özgürlüğü bağlayıcı karar verilemez. Anayasanın 38/10 maddesinde bu hüküm emredici olarak belirlenmiştir.
ì İdari cezalar idareler tarafından ertelenemez.
ì İdari cezalarda da, 5237 sayılı TCK’ndaki lehe kanun uygulaması kuralı geçerlidir.
ì İdari suçlarda, 5237 sayılı TCK’nundaki takdiri indirim, tahrik, yaş küçüklüğü ve benzeri indirim nedenleri uygulanamaz. Ancak varsa özel kanunlardaki açıkça tanımlanan azaltma nedenleri uygulanabilir[7].
2. İDARİ CEZA TÜRLERİ
a- Para Cezaları
İdari cezaları aslında, cezanın muhatapları yönünden, tüm topluma dönük cezalar ve kamu görevlilerine dönük cezalar olarak ayırmak mümkündür. Bu ayrım doğrultusunda para cezalarını tanımlamak gerekirse; idarenin kamu düzeninin devamını sağlamak amacıyla, kamu düzeni içindeki herkese uygulanabilir cezalardır. Bu anlamda da en yaygın ve etkin uygulanan cezalardır. Şu anda o kadar çok sayıda idari para cezası öngörülmüştür ki tam sayısını tespit etmek bile mümkün olmayabilir. Son yıllarda yasa koyucunun pek çok adli cezayı idari cezaya dönüştürdüğü, ceza kanunu değişikliği sırasında da, kabahat nevinden suçları ve cezalarını adli ceza olmaktan çıkarıp idari cezaya dönüştürdüğü görülmektedir. Adli cezaların topluca idari cezaya dönüştürülmesinin en önemli örneği 24.04.2003 tarih ve 4854 sayılı kanunda yapılan değişikliktir. Bununla 53 kanundaki adli ceza idari para cezasına dönüştürülmüştür.
Bunun akabinde 01.04.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5326 Sayılı Kabahatler Kanunu ile; eski Ceza Kanunu içinde yer alan kabahat suç ve cezaları idari suç ve idari para cezasına dönüşmüştür. Münferit değişiklikler dışında idari para cezasına dönüştürme furyası 08.02.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5728 Sayılı Kanunla devam etmiştir.
Burada muhatap, kuralı ihlal eden herkes olabileceği gibi, ceza sadece parasal olup, idare sadece bu cezayı tahsil olanaklarını zorlayabilir. Tahsil edemediği para cezasını başka bir cezaya dönüştüremez. Cezanın miktarı her bir yasada müstakil belirlenmiş olup, her yıl VUK’da belirlenen yeniden değerleme oranında arttırılmaktadır.
Vergi kanunlarında düzenlenen para cezalarını da idari para cezaları içinde değerlendirmek gerekir. Çünkü, bu cezalarda da; ceza idarece verilmekte olup, sadece parasal bir ceza olarak uygulanmaktadır. Tahsil edilemezse başka cezaya dönüşmemektedir. Ancak muhatabı herkes olmayıp, vergi kanunlarında öngörülen faaliyetleri yapan mükelleflerdir. Ayrıca fiil kamu düzeninin ihlal edici fiil olmayıp, vergi düzenini ihlal eden fiildir.
b- Mala Dönük Cezalar
Bu tür cezalar yine idare tarafından verilmekte olup, muhatabın bir eşyası-malı üzerinde netice doğurmaktadır. Netice itibari ile elbette eşyanın sahibi cezalandırılmış olmaktadır, ancak cezanın uygulaması eşya üzerinde yapılmaktadır. Hatta bu ceza bazen eşyadan sahibinin faydalanmasının önlenmesi şeklinde olup burada ceza asıl etkisini yine sahibi üzerinde gösterir (Örneğin aracın 6 ay trafikten men edilmesi). Bazen de ceza doğrudan eşya üzerinde tatbik edilir. Eşyanın sahibi dolaylı etkilenir (imara aykırı yapının yıkılması veya ruhsata uygun hale getirilmesi gibi).
Mala dönük cezalar, elkoyma, mülkiyetin kamuya geçirilmesi, yıkım, trafikten men şeklinde uygulanabilir.
c- Disiplin Cezaları
İdare tarafından verilen bir başka ceza türü de disiplin cezalarıdır. Bu cezalar, idari cezaların muhatapları yönünden tanımlanacak olursa; muhatabı sadece kamu personeli olan cezalardır. Buradaki amaç ise, kamu kurumunun işleyiş ilkelerinde düzen ve disiplini sağlamaktır.
Belli bir statüde bulunan kişilerin, bu statünün gerektirdiği, tutum ve davranışları yerine getirmemeleri, görev ve çalışma koşullarına uymamaları, bu hususta getirilen emir ve yasaklara uymamaları nedeniyle, yetkili kişi-mercilerce uygulanan disiplin yaptırımları olup, uyarma-kınamadan başlayıp, para cezası statüden çıkarmaya kadar varan çeşitli yaptırımları içermektedir[8].
Bu cezaların özelliği; etkisini kişinin parasal varlığı veya sahip olduğu eşya üzerinde göstermeyip, görev yerindeki statüsü üzerinde göstermesidir. Örneğin, bir memurun aldığı kınama cezası, memurun görev şartlarını etkiler ancak, onun toplumda da kınanan kişi olması sonucunu doğurmaz. Bu cezaların bir özelliği de; tüm idari cezalara karşı yargı yolu açık olmasına rağmen, disiplin cezası olan uyarma ve kınama cezalarına karşı yargı yolunun kapalı olmasıdır.
Bu cezalarda tartışmalı olan bir konu ise; disiplin cezası olan “aylıktan kesme” cezasının idari para cezası olup olmadığıdır. Muhatabında parasal bir azalmaya yol açsa da bu cezanın idari para cezası olduğunu söylemek kolay değildir. Çünkü, aylık kesim cezası ile memurun yine kurum içindeki statüsü zarar görmektedir. Cezanın konusu, muhatabın mülkiyetinde bulunan parasal varlığı değildir. Kurumdan alacağı paranın bir kısmının verilmemesidir. Oysa idari para cezasında, muhatabın mevcut parasal varlığından tahsilat yapılmaktadır. Ancak burada; kurumdan henüz kendi mülkiyetine geçmeyen paradan mahrum kalınıyor. Bu sebeple para cezası değil, disiplin cezası özellikleri daha ağır basmaktadır.
II. BELEDİYELERİN CEZALANDIRMA YETKİSİ
A. KABAHATLER KANUNUNDAN ÖNCE
Aslında Kabahatler Kanunu belediyelerin cezalandırma yetkisinde bir değişiklik yapmış değildir. Önceden varolan ceza türlerine yeni fiil ve cezalar eklenmiştir. Kabahatler Kanunu ile getirilen değişiklik ve yenilik, belediyenin cezalandırma yetkisinden ziyade tüm idari yaptırımlar yönünden genel bir usul yasası niteliği taşımasıdır. Bununla belediyelerin cezalandırma yetkilerini kullanırken artık uymaları gereken standart bir usul meydana gelmiştir.
Kabahatler konusundan önce belediyelerin cezalandırma yetkisi; genel yetki olarak 1580 Sayılı Belediye Yasasında ve de konuyla ilgili yasalarda belirtilmekte idi. Ancak bu yetki kullanılırken uyulması gereken bir usul mevcut değildi. Bu sebeple Belediye yasasında belirtilen organ tarafından (genelde encümen), belediyenin iç işleyiş düzeni içinde ve özel yasasında öngörülen usul mevcut ise bu doğrultuda ceza işlemi tekemmül ettirilmekte idi. Dolayısıyla bir çok ceza türünde uyulabilecek bir usul standartı bulunmamakta idi. Kabahatler Kanunu ile tüm idari cezalarda uyulacak usul standartı getirilmiştir. Üstelik bu standart (usul) sadece belediyeler için değil, idari yaptırım uygulamaya yetkili tüm idari birimler için geçerlidir. Böylece Türk hukuk sistemi, bir nevi “İdari Yaptırımlar Usul Yasası”na kavuşmuştur. Bu örnekten hareketle, aynı dağınıklık ve standart dışılığın hüküm sürdüğü disiplin hukuku için de benzer bir usul yasasının (İdari Soruşturma Usul Kanunu) yapılması önerilebilir.
B. KABAHATLER KANUNUNDAN SONRA
1. Kabahatler Kanununun Kapsamı
Yukarıda da değinildiği üzere, Kabahatler Kanunu, idari yaptırımlar hakkında genel bir usul kanunu niteliğindedir. Nitekim kanunun 1. maddesinde “kabahatlere ilişkin genel ilkeler, kabahatler karşılığında uygulanabilecek olan idari yaptırım türleri ve sonuçları, kabahatler dolayısıyla karar alma süreci, idari yaptırıma ilişkin kararlara karşı kanun yolu, idari yaptırım kararlarının yerine getirilmesine ilişkin esaslar” kanunun kapsamı olarak belirlenmiştir. Buna göre, Kabahatler Kanununda düzenlenen ilkeler, belediyelerin cezalandırma işlemlerinde de geçerli olacaktır. Kabahatler Kanununun genel usul kanunu niteliği gereği, buradaki ilkeler, sadece Kabahatler Kanununda düzenlenen cezalarda değil, özel yasalarda düzenlenen diğer cezalarda da uygulanacaktır. Bu sebeple, özel yasalarda düzenlenen idari yaptırımlarla ilgili hükümlerdeki, bu genel kanun hükümleriyle uyuşmayan-çelişen hususlar uygulanmayacaktır.
2. Kabahatler Kanunu Dışındaki Cezalar
Belediyelerin vermeye yetkili olduğu cezalar Kabahatler Kanunu ile değişmiş değildir. Özel kanunlara göre belediyenin yetkili olduğu cezalara ilaveten bu kanun ile belirlenen cezalar da gelmiştir.
Kabahatler Kanunu dışında, belediyelerce verilebilecek ceza türleri şu şekilde sıralanabilir[9]:
- 3194 Sayılı İmar Kanunu uyarınca verilen idari para cezaları,
- 394 Sayılı Hafta Tatili Hakkında Kanun uyarınca verilen idari para cezaları,
- 2559 Sayılı Polis Vazife ve Selahiyet Kanunu uyarınca verilen idari para cezaları,
- 3621 Sayılı Kıyı Kanunu uyarınca verilen idari para cezaları,
- 80 Sayılı Belediyelerce Kurulan Toptancı Hallerinin Sureti İdaresi Hakkında Kanun uyarınca verilen idari para cezaları,
- 6301 Sayılı Öğle Dinlenmesi Kanunu uyarınca verilen idari para cezaları,
- 1593 Sayılı Umumi Hıfzıssıhha Kanunu uyarınca verilen idari para cezaları,
- 831 Sayılı Sular Hakkında Kanun uyarınca verilen idari para cezaları.
Anılan kanunlar uyarınca belediyelerin ceza verme yetkisi aynen devam etmekte olup, ceza vermeye yetkili organ her kanunun özel düzenlemesine göre belirlenir. Eğer kanunda hüküm yok ise, Kabahatler Kanunun 22/2. maddesi uyarınca “kamu kurum ve kuruluşunun en üst amiri bu konuda yetkilidir”. Ancak burada bir çelişkiyi belirtmek gerekirse: Özel kanun ceza verecek organı belirlememişse Kabahatler Kanununa göre “en üst amir” cezayı verecektir. Belediyede en üst amir kimdir sorusunun cevabı ise; idari yönden belediye başkanıdır. Ancak 5393 sayılı Belediye Kanunu 34/e md. göre ceza vermeye yetkili organ “encümen”dir. Bu durumda her ne kadar, idari cezanın özel kanunu her ceza için farklı ise de burada Belediye Kanununu da özel kanun saymak ve ceza verecek amirin (kanunda aksi hüküm yok ise) “encümen” olduğunu kabul etmek gerekir.
C. KABAHATLER KANUNUNA GÖRE SUÇLAR VE CEZALAR
1. CEZA (YAPTIRIM) TÜRLERİ
a. İdari Para Cezaları
Kabahatler Kanunu, idari ceza yerine “idari yaptırım” tabirini benimsemiştir[10]. Nitekim Kanunun 16. maddesinde de idari yaptırım türleri; idari para cezası ve idari tedbirler olarak ifade edilmiştir. İdari tedbirler ise Kanunda; mülkiyetin kamuyla geçirilmesi ve ilgili kanunda yer alan diğer tedbirler olarak tanımlanmıştır.
Kabahatler Kanununun 17. maddesinde idari para cezası ile ilgili ilkeler belirlenmiştir. İdari para cezaları ile ilgili ilkeler genel olarak ifade edilmek gerekirse;
aa- Para cezası maktu veya nisbi olabilir.
bb- Ceza ile fiil orantılı olmalıdır.
İdari para cezaları ile ilgili, hakkaniyet anlamında adaleti sağlamaya dönük en önemli ilke ise 17. md.nin 2. bendinde düzenlenmiştir. Buna göre; para cezası kanunda alt sınır ve üst sınır olarak gösterilmişse, ceza miktarı belirlenirken işlenen kabahatin haksızlık içeriği ile failin kusuru ve ekonomik durumu birlikte göz önünde bulundurulur. Bu kural fiiliyle orantılı ceza ilkesinin uygulanması maksadıyla konulmuş olup, idari para cezasına karar verecek kamu görevlisi veya kurul bu takdir yetkisini keyfi olarak kullanamayacaktır[11]. Bu maddenin dezavantajı ise, önceden objektif genel kriterler belirlenmezse keyfiliğe açık olmasıdır.
cc- Tahsil edilen cezalar genel bütçeye veya bazı hallerde kurum bütçesine gelir kaydedilir.
dd- Cezalar 4183 Sayılı Kanuna göre tahsil edilir.
ee- Cezalar yeniden değerleme oranına göre arttırılır.
b. Mülkiyetin Kamuya Geçirilmesi
Kabahatler Kanununun öngördüğü bir diğer yaptırım türü mülkiyetin kamuya geçirilmesidir. Bu müeyyidenin uygulanmasına ancak kanunda açık hüküm bulunması halinde karar verilir. Bu hükmün uygulanmasına ilişkin ilkeler ise şunlardır:
aa- Kanunda açıkça düzenlenmelidir,
bb- Bazı koşullarda ertelenebilir,
cc- eşyaya el konulabileceği gibi, kişi muhafazasına da bırakılabilir,
dd- Mülkiyet ilgili kuruma veya devlete geçer,
ee- Bu müeyyide için başka bir ceza verilmesine gerek yoktur,
ff- Kaim değerinin mülkiyetinin kamuya geçirilmesi de mümkündür,
gg- Eşyanın değerlendirilme olanağı yoksa imha edilir,
hh- Karar kesinleşince infaz olunur.
2. CEZALAR VE BELEDİYELERİN YETKİLERİ
Kabahatler Kanunu tüm idari yaptırımlar için genel usul kanunu niteliğinde olmakla birlikte, kanunda ayrıca bazı kabahat türleri ve karşılığı yaptırımlara yer verilmiştir. Kabahatler Kanununda 12 suç türü düzenlenmiş olup, bunların hepsinde de cezalandırma yetkisi belediyeye ait değildir. Ancak kanun sistematiğine uygun olarak tüm suç türlerine sırasıyla yer verilip özellikle Belediyenin yetkili olduğu cezalarla ilgili kabahatlere daha geniş yer verilecektir.
Buna göre Kabahatler Kanununda düzenlenen cezalar ve belediyelerin yetkileri ele alınacak olursa:
a. Emre Aykırı Davranış[12]
Bu kabahat türü “torba” diyebileceğimiz türdendir. Çünkü “emri” her kurum verebileceği gibi yetki ve göreviyle ilgili her konuda da olabilir. Maddenin kapsamı o kadar geniştir ki; “adli işlemler nedeniyle” verilen bir emri yerine getirmemek dahi suçu oluşturabilir. Bunun yanında; kamu güvenliği, kamu düzeni ve genel sağlığın korunması amacıyla bir emir (genelge) yayımlanmış olabilir. Bunu yayımlayan, belediye, valilik, özel idare olabilir. Hatta bir okul müdürü dahi olabilir. Nitekim, belediyece yayımlanan emre uymayınca bu maddeden ceza verilebilir. Ancak belediyelerin yayımladığı emre uymamanın cezalandırıldığı tek hüküm bu değildir. Nitekim 1608 Sayılı Yasaya göre de belediye emirlerine uyulmaması idari cezayı gerektirir.
Bu hükme göre ceza verebilmek için; belediyenin yetki ve görev alanı içinde bir emir vermesi gerekir. Örneğin, Belediye Kanunu’nun 15/b maddesinde, belediyenin yetkileri arasında “…Belediye yasakları koymak ve uygulamak, kanunlarda belirtilen cezaları vermek” sayılmıştır. Yine maddenin devamı bendlerinde, içme suyu, ulaşım, çöp toplamak, atık su, doğal gaz, hal kurmak gibi görev ve yetkilere yer verilmiştir. Örneğin bu görevlerle ilgili olarak, “çöplerin akşam 20’den önce sokağa konulmasını yasaklayan” bir emir yayımlayabilir ve buna uymayanlara önceden belirlenen cezayı verebilir.
Sözkonusu kabahatin oluşması için:[13]
ê Yetkili makamlar tarafından hukuka uygun bir biçimde verilmiş bir emir olmalıdır,
ê Bu emir “adli işlemler dolayısıyla ya da kamu güvenliği ve kamu düzeni veya genel sağlığın korunması düşüncesiyle” verilmeli,
ê Bu emir usulen ilan edilmeli,
ê Bu madde hükmünün uygulanabilmesi için kanunda açık hüküm bulunması gerekir.
Bu hükme göre cezaya “emri veren makam” karar verir. Ancak, belediye emri, duruma göre başkan, encümen veya meclis tarafından yayımlanmış olabilir. Eğer yukarıdaki hükmü esas alırsak her seferinde cezayı verecek makam değişik olacaktır. Bu durumda yukarıda da izah edildiği üzere, özel kanun sayılan Belediye Kanunu dikkate alınarak encümenin yetkili olduğu söylenebilir ise de bu ceza yönünden Kabahatler Kanunu özel kanun sayılarak bu hükme uyulması gerekir. Çünkü ceza bu kanunda düzenlenmiştir.
Bunun yanında 1608 Sayılı Yasanın 1. maddesinde de; belediye emirlerine uymama fiiline idari para cezası verileceği ve bu cezayı belediye encümeninin vereceği düzenlenmiştir. Bu durumda belediyelerde emirlere uymama fiilinin cezasını kimin vereceği Kabahatler Kanununda net olmamakla birlikte Belediye Kanununun 34/e ve 1608 Sayılı Kanunun 1. maddesi birlikte değerlendirilince tereddütsüz encümenin yetkili olduğu sonucuna varılmaktadır.
b. Dilencilik[14]
Kabahatler Kanunu, genel anlamda Türk Ceza Kanunu’nun yenilenmesinin bir ürünüdür. Yeni TCK ile yasa koyucu, ceza politikası anlamında bir tercihte bulunmuş ve önceden ceza kanunu içinde yer alan kabahatleri kanun kapsamından çıkarmış ve kabahat suçları kapsamına almıştır. Ancak bazı suçlar kabahat olarak ayrı düzenlenmekle birlikte farklı (nitelikli) boyutuyla hala ceza kanunu kapsamındadır. Dilencilik suçu da bu tür suçlardandır.
765 Sayılı TCK’nın 544. maddesinde “dilencilik yapmak”, 545. maddesinde de “başkalarını dilencilikte araç olarak kullanmak” iki ayrı suç olarak düzenlenmişti. Yeni Türk Ceza Kanunu ise, sadece başkalarını dilencilikte araç olarak kullanmayı suç olarak düzenlemiş (md. 229) bizatihi dilencilik yapmayı suç olmaktan çıkarmıştır[15]. Nitekim sadece “dilencilik” fiili Kabahatler Kanunu’nun 33.maddesinde düzenlenmiştir. Anılan düzenlemeye göre:
ì Dilencilik yapan kişiye 50 Türk lirası idari para cezası verilir.
ì Ayrıca dilencilikten elde edilen gelire el konularak mülkiyetin kamuya geçirilmesine karar verilir[16].
Kabahatler Kanunu’ndaki ceza türlerini izah ederken iki yaptırımım türü olarak: (1. İdari para cezası ve 2. Mülkiyetin kamuya geçirilmesi) belirlemiştik. Ancak yaptırımların icra safhasını esas olarak ele alırsak, üç safhadan bahsetmek gerekir. Nitekim bazı kabahat türlerinde bu ayrım, yetkili merci farklılığı sebebiyle önem arzetmektedir. Nitekim “dilencilik” suçunda bir ayrım gereklidir. Çünkü dilencilik suçu ile ilgili olarak:
ì İdari para cezası vermeye ve toplanan paraya el koyma yetkisi açıkça (belediye sınırlarında) zabıtaya aittir. Hemen yeri gelmişken “el koyma”nın geçici bir tedbir olup, “mülkiyetin kamuya geçirilmesi”nden farklı olduğu vurgulamak gerekir.
ì Mülkiyetin kamuya geçirilmesi kararı verme yetkisi ise (belediyelerde) encümene ait bir yetkidir.
Böylelikle iki müeyyide türü ve yetkisinin arasına bir de “el koyma” yetkisini koymak ve özellikle vurgulamak gerekir.
Burada yetkili merci konusunda bir başka özel durumu daha vurgulamakta fayda bulunmaktadır. Kabahatler Kanunu’na göre özel yasasında hüküm yoksa en büyük amir yetkilidir. Belediyeleri ilgilendiren konularda özel yasa Belediye Kanunu olup, buna göre encümen yetkilidir. Ancak buradaki nüans: bu fiil sözkonusu olunca hem genel yasa hem özel yasa Kabahatler Kanunudur. Çünkü, fiil ve yaptırım bizzat bu konuda düzenlenmiş ve ceza verme + el koyma yetkisi zabıtaya, mülkiyetin kamuya geçirilmesi yetkisi encümene verilmiştir.
c. Kumar[17]
Kabahatler Kanunu’nun 34. maddesinde düzenlenmiştir. Burada düzenlenen cezalandırma yetkisinin belediye ile ilgisi bulunmamaktadır. Ancak en başta ifade ettiğimiz gibi ilk kabahat türü olan “emre aykırı davranış” torba bir madde olup, birçok fiil bu madde ile irtibatlandırılabilir. Örneğin belediye meclisi, kanunun 14. ve 15. maddelerindeki yetkilerinden hareketle, “parklarda, kumar oynamayı yasaklayan” bir emir yayımlayıp, bu fiili ihlal eden bir kişiye 34. md. uyarınca yetkisiz olsa da 32. md. uyarınca ceza verebilir. Ancak bu husus tartışmaya açık olduğu gibi direkt belediye cezası olarak düzenlenmediğinden bu kadar açıklama ile yetiniyoruz.
d. Sarhoşluk[18]
Kabahatler Kanunu’nun 35. maddesinde huzursuz eden sarhoşluk cezalandırılmıştır. Burada da doğrudan belediyenin cezalandırma yetkisi sözkonusu değildir. Ancak yukarıda belirttiğimiz dolaylı yetki burada da geçerli olabilir diye düşünmekteyiz. Örneğin, “parklarda içki içmek ve sarhoş dolaşmanın yasaklandığı” bir emir yayımlanıp, buna uymayanlara 35. md. göre değil 32. maddede düzenlenen “emre aykırı davranış”a göre ceza verilebilir.
e. Gürültü[19]
Burada cezalandırılan fiil, “başkalarının sükun ve huzurunu bozmak” olup, aslında ölçüleri-sınırları somutlaşmış bir ceza fiil değildir. Örneğin bu fiilin tanımına girebilecek en yaygın uygulama, açıkta yapılan düğünler veya yüksek sesle müzik dinlemek, sarhoş olup nara atmak şeklinde örneklendirilebilir. Ancak, örneğin yüksek sesle müzik yayınında, “huzur ve sükunu bozma”nın ölçüsü ne olacaktır. Kanunda doğrudan bunun ölçüsü belirtilmemiştir. “Huzur ve sükunun bozulması”nın ölçüsü kişiye göre değişebilir. Bazı kişilere göre, dışarıya verilen düğün müziği rahatsız edici olmadığı halde bazı kişilere göre evinin yakınındaki kapalı salon düğünü bile “rahat ve sükunu” bozabilir. Yine, tatil beldelerinde gece 24:00’teki müzik sesinin “huzur ve sükunu bozma” ölçüsü ile, küçük bir Anadolu şehrindeki aynı saatte üstelikte daha düşük volümdeki müzik sesinin “huzur ve sükunu bozma” ölçüsü aynı olamaz.
Bunun yanında aynı fiil 2872 Sayılı Çevre Kanununda da idari para cezası ile cezalandırılmıştır. Çevre Kanununda kişiler değil; ulaşım araçları, şantiye, fabrika, atölye, işyeri, eğlence yeri, hizmet binaları ve konutlar esas alınmıştır. Bu manada Kabahatler Kanununun 36/1. md. ile farkını ortaya koymak kolaydır. Çünkü 36/1. md.de “kişiye” ceza verileceği düzenlenmiştir. Ancak 36/2. md.de düzenlenen “ticari işletmenin faaliyeti” çerçevesinde, huzur ve sükunu bozacak gürültü yaratılırsa her iki yasanın da kapsamına giren bir fiil sözkonusu olacaktır.
2872 Sayılı Yasanın teknik yönü ise suçun oluşmasını “yönetmeliklerle belirlenen standartlar üzerinde gürültü ve titreşim” oluşturulmasına bağlamış olmasıdır. Aynı ölçümün Kabahatler Kanunu uyarınca da belirlenmesinin zorunlu olduğu kanısındayız. Bu düzenlemede de ceza verecek merci net olarak düzenlenmiş olup; ceza verme yetkisi zabıtaya ait bulunmaktadır. Bu fiil de TCK’dan çıkarılan ancak başka şekillerde hala TCK’da da mevcut olan bir fiildir.
TCK’nın hürriyete karşı suçlar bölümünde yer alan, 123. maddesindeki “kişilerin huzur ve sükununu bozma” suçunda belli bir kimseye karşı “sırf huzur ve sükunu bozmak maksadıyla” içinde gürültü yapmanın da olduğu, hukuka aykırı davranışlarda bulunulması şikayete bağlı olarak cezalandırılmıştır. Üst katta oturan kişinin alttaki komşusuna rahatsızlık vermek için tepinmesi, ev içinde top oynaması, duvara vurması gibi belirli kişiye ya da kişilere karşı kasten işlenen suçtur[20]. TCK’da düzenlenen suçun oluşabilmesi için bir kimseye ısrarla, gece gündüz demeden telefon edilmesi veya ona karşı ısrarla gürültü yapılması gerekir. Örneğin oturulan apartmanın alt veya üst katında sürekli olarak öteberi çalarak gürültü yapılması gibi. Ancak bu hareketlerin sırf mağdurun huzur ve sükununu bozmak maksadıyla yapılması gerekmektedir. Böylece madde, suçun oluşması için özel bir maksatla hareket edilmesi şartını getirmektedir[21].
Görüldüğü gibi bu maddede karşılaşılacak en yaygın tereddüt sebebi, fiilin Kabahatler Kanunu kapsamında mı yoksa Çevre kanunu kapsamında mı olduğu, ayrıca TCK’yı da ilgilendirip ilgilendirmediği hususu olacaktır. Bu tereddüt halinde başvurulacak net yasal kriterler olmamakla birlikte, doktrinde bunun ölçütlerini belirleyenler de vardır:
ì Yönetmelik kapsamı dışında olduğunun belirlenmesi durumunda kolluk ve belediye zabıtası konuyu inceleyerek açıkça bu kanunda öngörülmüş gürültü fiilinin işlendiğini tereddütsüz tespit ettiğinde Kabahatler Kanunu 36. maddeye yaptırım uygulayacak,
ì Yönetmelik kapsamında olduğu belirlendiğinde “ en ağır idari para cezası uygulanması” kuralına göre, Çevre Kanunu hükümlerinin uygulanması ihtimali sözkonusu olacağından ve cezalar da mahallin en büyük mülki amiri tarafından verileceğinden vali veya kaymakamlığa gönderilecek,
ì Her iki halde de; şayet ihlalin insan sağlığının zarar görmesine elverişli olduğunun düşünülmesi durumunda TCK 183. maddesine göre suç soruşturmasına konu olması nedeniyle kabahatten de işlem yapılamayacağından evrakın, Cumhuriyet Savcılığına gönderilmesi, savcılıkça idari yaptırımsız kovuşturmama kararı verildiğinde veya kamu davası açılıp yaptırımsız olarak beraatle sonuçlandığında önceki ihtimallere göre kabahat yaptırımı uygulanması gerekecektir[22].
f. Rahatsız Etme[23]
Kabahatler Kanunu’nun 37. maddesinde düzenlenen rahatsız etme fiili, ülkemizde çok yaygın bir kabahat türüdür.
5326 Sayılı Yasanın bu hükmü ile sokak ve mahalle aralarında dolaşıp çığırtkanlık yaparak mal ve hizmet satmak isteyenlerin çevre sakinlerini rahatsız etmelerini idari para cezasıyla cezalandırma amaçlanmıştır[24].
Bu maddenin düzenleniş gayesinin ve düzenlenirken göz önüne alınan kitlenin pazarcılar, seyyar satıcılar ve otogar ayakçıları olduğu anlaşılıyor.
Bu madde tasarıya TBMM Adalet komisyonu tarafından eklenmiştir. (Tasarıya “rahatsız etme” başlığı altında mal veya hizmet satışı sırasında bu amaçla kişilerin taciz edilmesi ve yüksek sesle müşteri daveti gibi uygulamaların önüne geçilmesi amacıyla yeni 37’nci madde ilave edilmiştir.)[25] Günlük hayatın içinde olan herkesçe malumdur ki, pek çok pazarda ve otogarda, satıcıların bağırarak mal veya hizmet satmaları, sadece pazara renk katmakla kalmayıp, müşteriyi itip kakarak mal almaya zorlama boyutuna ulaşmaktadır. Bu sorunun yabancısı olmayanlar için bu yasa hükmü Türk hukuk sistemi için zaruridir. Ancak maddeden beklenen faydanın elde edilebilmesi için, belediyelerin de bu maddeyi ciddiye alıp, uygulama samimiyet ve gücünü ortaya koyması gerekir. Aksi takdirde pek çok otogarda olduğu gibi, madde dört dörtlük yerinde durur, ayakçılar-pazarcılar da tarihi rollerini oynamaya devam eder.
Yine bu maddede düzenlenen fiilin, yasanın 32. maddesinde düzenlenen “emre aykırı davranış” fiiliyle de örtüşmesi sözkonusu olabilir. Örneğin, belediye “otogarlarda bağırarak ve fiilen müşteri toplamayı” yasaklamış ve bu yasağa aykırı fiil tespit etmiş olabilir. Ancak bu durumda fiil özel bir maddede düzenlendiğinden 37. maddeye göre ceza vermek gerekir. Ayrıca her iki maddede de ceza verme yetkisi zabıtaya (belediyelerde) ait olduğundan 32. maddeye müracaat gereği yoktur.
g. İşgal[26]
Kabahatler Kanununun 38.maddesinde, işgal fiili ve ona verilecek cezayı verecek merci belirlemiştir.
Kanun koyucu toplumun bütün bireylerinin kullanımına tahsis edilmiş bulunan meydan, cadde, sokak ve yayaların gelip geçtiği kaldırımları, yetkili makamların açık ve yazılı izni olmaksızın işgal etme veya buralarda mal satışı arz etme ile kaldırımlar üzerinde inşaat malzemesi yığmayı kabahat olarak düzenlemiş, yaptırım olarakta idari para cezası öngörmüştür[27].
Yasa koyucunun birinci fıkrada düzenlediği işgal fiili ile neyi kastettiğini yasa gerekçesinde örnekleme yoluyla anlatmıştır. Buna göre, “…böyle bir izin olmaksızın, örneğin araç park etmek, seyyar satıcılık yapmak, sergi açmak, gösteri yapmak gibi çeşitli yollarla bu mekanların işgal edilmesi halinde, belediye zabıta görevlileri tarafından ilgili kişiler hakkında idari para cezası verilmesi gerekmektedir.”[28]
Anılan madde ile, umumun faydalandığı mekanlarda halkı rahatsız edecek faaliyetler cezalandırılmıştır. Ancak bu cezalandırma mutlak olmayıp, “idarenin açık ve yazılı izni olmamasına” bağlıdır.
Yasa hükmüne göre suç ve cezanın unsurlarını belirlemek gerekirse;
ì Meydan, cadde, sokak veya kaldırımlar işgal edilmiş olacak (fiili işgal veya mal satma),
ì Yetkili makamdan açık ve yazılı izin alınmamış olacak veya izin sınırları (süre ve mekan olarak) aşılmamış olacak,
ì Yine aynı unsurlar dahilinde, aynı mekanlara inşaat malzemesi yığılmış olacak.
Suçun oluşması için bu unsurlar gerekmekte olup, buradan yetkili makamların “açık ve yazılı” izniyle yukarıda belirtilen işgal halinin olabileceği ve suç oluşmayacağı sonucuna varıyoruz. Ancak böyle durumlarda bazen işgalci için olmasa da yetkili makam için suç oluşabilir. Örneğin, bir inşaat sahibine 10 günlüğüne belli sınırlar içinde kum yığma izni verilmesi, toplumun hakkını ihlal etmeyebilir hatta zorunluluk olabilir. Ancak aynı birim A şahsına süresiz olarak arabasını dükkanının önündeki kaldırıma parketme izni verirsi, bu izin araç sahibi için suç oluşturmasa da yetkili makam için suç oluşturabilir. Yasada, ceza verecek merci açıkça zabıta olarak belirlenmiş olup, belediyenin yetkisi tartışmasızdır.
h. Tütün Mamullerinin Tüketilmesi[29]
Kabahatler Kanununun 39.maddesinde üç bend halinde düzenlenen bu kabahat türü için özel olarak belediyenin cezalandırma yetkisi bulunmamaktadır.
Kanununun (1) numaralı bendinde “kamu hizmet binalarının” kapalı alanlarında tütün mamulü tüketen kişiye ilgili idari birim amirinin yetkili kıldığı kamu görevlileri tarafından ceza verilir. Bu durumda, özel olarak “belediye” tüzel kişisi olarak olmasa da, belediyelere ait binalarda “birim amiri” sıfatına haiz belediyeciler bu cezayı verebilir.
Kanununun (2) nolu bendinde toplu taşıma araçlarında, tütün mamulü tüketilmesi hali düzenlenmiştir. Kabahat özel kişilerin işlettiği toplu taşıma aracında işlenmişse cezayı ilk başvurulan kolluk birimi yetkilisi verecektir. Eğer araç kamuya aitse, birinci fıkrada olduğu gibi cezayı, ilgili birim amiri veya yetkili kıldığı görevli verecektir. Kamuya ait toplu taşıma aracı denince de çok büyük oranda akla belediyeler gelmektedir. Bu sebeple, belediye araçlarında bu kabahatin işlenmesi halinde belediyenin ilgili birim amiri ceza verecektir.
Böylelikle bu maddede de kısmen ve dolaylı da olsa belediyenin cezalandırma yetkisi olduğu sonucuna varıyoruz.
Bu hükümle,bazı mekanlarda tütün mamulü kullanılması halinde idari para cezası verilmesi koşullarının düzenlendiğini görmekteyiz. Ancak anılan fiil Kabahatler Kanununda üç fıkralık bir “kabahat” şeklinde düzenlenmiş olmakla birlikte anılan fiil çok daha ayrıntılı ve geniş kapsamlı olarak bir kanun konusu (4207 SK) olmuştur.
Anılan yasanın amacı sigara vb. tütün ürünlerinin insan sağlığına verdiği zararın en aza indirilmesi ve mümkünse tamamen yok edilmesidir. Bunun içinde 4207 sayılı yasada 5727 sayılı yasayla birlikte geniş kapsamlı bir değişiklik yapılmış ve sigara vb. tütün ürünlerinin serbest kullanılma alanları oldukça daraltılmıştır. Yasanın idari para cezasını düzenleyen 5. maddesine bakıldığında, çeşitli olasılıklara göre değişik miktarlarda idari para cezaları öngörülmüştür. Öngörülen idari para cezalarını veren belediye organları da farklılıklar göstermektedir[30].
Bu yasadaki düzenlemeler uyarınca da pek çok fiilde belediyenin cezalandırma yetkisi mevcuttur. İdari para cezaları 5. maddede düzenlenmiş olup, 1. fıkradaki fiil sebebiyle zabıta, 2. fıkradaki fiil sebebiyle encümen, 5. fıkradaki fiil sebebiyle encümen, 8. fıkradaki fiil sebebiyle zabıta, 10. fıkradaki fiil sebebiyle encümen yetkilidir.
ı- Kimliği Bildirmeme[31]
Kanunun 40. maddesinde düzenlenen bu fiil, kabahat nevinden düzenlenmiş olsa da yaptırımlarının türü ve şekli itibariyle idari cezadan ziyade adli ceza görünümünü muhafaza etmektedir.
Kanun hükmüne göre kamu görevlisine gerekli bilgiler ve kimliğini vermeyen kişiye “bu görevli” tarafından ceza verilir. Bu fiilin belediye ile irtibatını kurmak kolay değildir. Çünkü önce belediye görevlilerinin kimlik sorgulama yetkisini ortaya koymak gerekir. Maddenin (1) bendinin başlangıcı “görevle bağlantılı olarak sorulması halinde…” şeklindedir. Bu durumda su abonesi olmak için belediyeye giden kişinin kimlik-bilgi vermemesi veya yanlış bilgi vermesi bu suçu oluşturur mu? Bu kuralın mutlak olmadığı kanaatindeyiz. Bu tür idari bir iş veya işlem çerçevesinde yapılacak yanıltma veya bilgi vermeme halinde idari birim zaten talep edilen hizmeti vermeyecektir. Bunun ayrıca cezası olmamalı. Yasal düzenlemenin sosyal hayat ve asayişe müessir görevlerle ilgili olması gerekir. Başkalarının can ve mal emniyetini tehlikeye düşürme ihtimali olan haller için yapılan kimlik sorgulamasında bu maddenin geçerli olması gerekir. Ayrıca maddenin (2). ve (3). bendlerinde, ihtilafın uzaması halinde durumun savcıya iletileceği, açık kimliği anlaşılıncaya kadar gözaltına alınacağı, tutuklanacağı belirtilmektedir.
Nitekim açıkça belediyeye yetki veren bir ibareye de yer verilmemiştir.
i. Çevreyi Kirletme[32]
Kabahatler Kanununun 41. maddesinde 10 bend halinde düzenlenen bu fiil, aynı zamanda 2872 sayılı kanunda da düzenlenmiştir.
Kanun hükmünün incelenmesinden 10 bend halinde düzenlendiği, 5. bendinde, fiil türleri ve cezaların sıralandığı, ilk bendin iki aşamalı olup ilk fıkrada belirtilen fiilin ağır halinin ayrıca düzenlendiği, böylece ilk 6 bendin fiiller ve cezalarla ilgili olduğu, 7.bendde cezayı zabıtanın vereceğinin, 8. bende etkin pişmanlık hükmünün, 9.bendde bu cezaların sadece belediye sınırları içinde uygulanacağının, 10.bendde özel kanunlardaki hükümlerin saklı olduğunun düzenlendiği görülmektedir.
Maddenin gerekçesinde, bu maddenin düzenlenme amacı vurgulanmıştır. Gerekçeye göre “medeni bir toplumda, meydan, cadde, sokak gibi toplumu oluşturan bütün fertlerin kullanımına ait alanların, temiz ve yaşanılır bir halde bulundurulması gerekmektedir. Bu nedenle, evsel ve bireysel atık ve atıklar ancak bunların toplanmasına ve depolanmasına özgü yerlere bırakılabilir. Bu yükümlülük aynı zamanda, bu tür atık ve artıkların toplanacağı ve depolanacağı yerlerin varlığını ve ulaşılabilir olmasını zorunlu kılmaktadır.”[33]
Kanun hükmünün ilk 6 bendindeki fiiller kısaca ele alınacak olursa;
aa- Evsel atık veya artıkların, bunların toplanmasına ve depolanmasına özgü yerler dışına atılması.
Bu hükme göre, toplanma ve depolanma yerleri dışına atılan atıklar bu suçu oluşturacaktır. Bend her ne kadar “evsel” diye başlasa da, devamındaki cümlede “bireysel atık ve artıklar” için de bu fıkranın uygulanacağı belirtilmiştir. Dolayısıyla gereksiz ikinci cümleye yer verilerek “evsel ve bireysel” diye başlayıp tek cümlede bitecek hüküm iki cümle olarak düzenlenerek kötü Türkçe örneği sergilenmiştir.
Maddenin (2) numaralı bendi,aynı fiilin ağırlaştırılmış halini düzenlemektedir. Bu fiilin “yemek pişirme servis yerlerinde” işlenmesi halinde ceza miktarı artırılmıştır (500 liradan 5.000 liraya kadar).
bb- Uygunsuz yerde hayvan kesmek ve atıklarını sokağa veya kamuya ait sair alanlara bırakmak.
Bu hükmün de, yıllardır her yıl yaşanan, özensiz kurban manzaralarından esinlenerek konulduğu anlaşılmaktadır. Gerçi, ülkemizde kurban dışında da hayvan kesiminin rasgele her yerde ve her koşulda yapıldığı bilinmekte olup, bu hükmün bunu önleme amacına hizmet etmesi beklenmektedir.
cc-İnşaat atık ve artıklarının atılması.
Ülkemizde özen gösterilmeyen bir diğer önemli ve yaygın konu da inşaat atıklarının toplanmasıdır. Boş bulunan her alana bu atıklar atılabilmekte olup, iyi uygulanırsa önemli bir amaca hizmet edecektir. Bu bende de inşaatın tüzel kişiliğe ait olması halinde cezanın ağırlaştırılmış hali düzenlenmiştir.
dd- Kullanılmayan veya ihtiyaç fazlası ev eşyasının atılması.
Ancak bu düzenlemede önemli bir ayrıntı mevcuttur. Suçun oluşması için eşyanın sokağa atılması tek başına suç oluşturmamakta. Madde hükmü “…bunların toplanmasına ilişkin belirlenen günün dışında” sokağa atılmasını suç saymakta ve devamında da “bu eşyanın toplanması hususunda belediye tarafından belirli aralıklarla yılda üç günden az olmamak üzere belirlenen günlerin önceden uygun araçlarla ilan olunacağı” belirtilmiştir. Suç bu günler dışında sokağa bırakılan eşya için oluşur. Ancak belediye yıl boyunca hiçbir zaman gün belirleyip duyurmamışsa suçun oluşup oluşmayacağı ihtilaflıdır.
Bir görüşe göre, “bu durumda, belediyeler böyle bir günü tespit edip, ilan etmemişse, ev eşyasını sokağa bırakmak kabahatinden kişiyi sorumlu tutamayacağız demektir.”[34] Ancak biz aksini düşünmekteyiz. Çünkü, belediyenin gün belirlememesi, belediye yönünden görev suçu oluşturur. Gün belirlenmediği halde eşyasını sokağa atan kişi yönünden ise bu maddede düzenlenen kabahat suçu yine de oluşur.
ee- Kullanılamaz hale gelen motorlu kara ve deniz nakil araçlarının veya parçalarının atılması.
Bu hükme göre araç veya mütemmimlerini bırakma fiili cezalandırılmış olup, belediyelerce bu araç-gereç için toplama yeri ve takvimi öngörülmemiştir. Bu haliyle yasanın eksik olup, “belediyenin ilan ettiği yerler dışında” bırakanlara ceza verilmeli ve belediyeye de görev yüklenmeliydi. Bu sebeple cezada hukuka aykırılık olmasa bile kaldırma masraflarının istenilmesinde bu husus dikkate alınabilir.
Nitekim bu suç için de ceza kesmeye zabıta yetkili kılınmıştır. Yine bu ceza sadece belediyelerde uygulanacaktır.
j- Afiş Asma[35]
Bu kabahat, Kanunun 42.maddesinde 5 bend halinde düzenlenmiştir. Afiş asma da aslında görüntü kirliliğine neden olması bakımından çevre kirliliğine yol açan özel bir durumdur. Ancak yasa koyucu afiş asma fiilini ayrı bir kabahat türü olarak düzenlemiş ve bu suça ayrı bir idari para cezası öngörmüştür[36]. Madde gerekçesinde, burada düzenlenen kabahat şu şekilde izah edilmiştir: “Toplumun tüm bireylerinin kullanımına tahsis edilmiş bulunan meydan ve parklara, cadde veya sokak kenarlarındaki kamuya ait duvar veya alanlara; yetkili makamlardan açık ve yazılı bir izin alınmadıkça, bez, kağıt ve benzeri afiş veya ilan asılması, bu madde hükmü ile kabahat olarak tanımlanmıştır.”[37] Yine madde gerekçesinde, “seçim döneminde afiş ve ilan asılması hususu seçim mevzuatında özel olarak düzenlendiğinden, bu hüküm bakımından kapsam dışı bırakılmıştır” açıklamasına yer verilmiştir.
Bu maddede düzenlenen suçun unsurlarını belirlemek gerekirse;
ì Bez, kağıt ve benzeri afiş ve ilan asılmış olacak,
ì Meydan, park, cadde veya sokak kenarlarındaki kamuya ait alanlara asılmış olacak,
ì Özel mülkiyete ait yer ise, mülk sahibinin rızası olmayacak,
ì Yetkili makamlardan açık ve yazılı izin alınmamış olacak.
Bu unsurlardan hareketle, kanun koyucunun sadece kirlilik sebebiyle cezalandırma amacı gütmediği, özellikle umuma ait alanlar yönünden karmaşayı önlemek ve özel mülk yönünden de bir emrivakiye izin vermemeyi amaçladığı anlaşılıyor. Çünkü her iki alanda da usulünce izin alınırsa suç saymıyor. Aksi takdirde koşul sadece “belediyenin belirlediği yerlere asmamak” olurdu.
Bir de “asmak” fiili cezalandırılmaktadır. Oysa özellikle afişler duvara asılmaz “yapıştırılır”. Burada yasa lafzına bağlı kalacak olursak, (ki kanunilik ilkesi bunu gerektirir) el ilanı dağıtanların ve afiş asanların bu madde kapsamında olmadığını söylemek gerekir.
Maddenin devamı bendlerinde, izin şekli ve süre sonunda toplatılma zorunluluğu belirtilmiş olup, toplama hükmüne uymama ayrıca cezalandırılmıştır. Ayrıca toplatma masraflarının tahsil olunacağı belirtilmiştir. Nitekim 298 sayılı kanunda, seçim dönemlerinde afiş ve ilan asılma usulleri ayrıca düzenlenmiş olup, seçim afişleri bu kanunun kapsamı dışındadır.
k- Silah Taşıma[38]
Kanunun kabahat saydığı, kanunen taşınması yasak olmayan (ruhsatlı) silahın umuma açık yerlerde gösterilerek taşınmasıdır. Ruhsatsız silahlar zaten bu kanun kapsamında olmayıp, TCK ve 6136 sayılı kanun kapsamındadır. Hatta, suçun unsurları, kanunilik ilkesine göre ele alınırsa kanunen yasak olan silahı göstererek taşımak bu suçu oluşturmaz.
Bu maddeye göre cezayı kolluk verecek olup, belediye cezaları içinde yer almamaktadır.
III. İDARİ CEZALARA KARŞI KANUN YOLLARI
A. KABAHATLER KANUNUNDAN ÖNCE
Kabahatler Kanunundan önce de pek çok idari ceza türü mevcut olup, bunların belediyelerin yetkisinde olanlarını yukarıda sıralamıştık. Nitekim idari cezalar da bir idari işlem olduğundan, anılan cezalara karşı idari yargı yerlerine iptal (itiraz) davası açılmakta idi. İptal davasının süresi genellikle kendi yasasında belirtilmekte olup, 7 gün, 15 gün, 30 gün gibi süreler içermektedir.
Bu arada kabahat nevinden suçlar TCK’da düzenlenmiş idi. Bunun yanında 1924 yılından bu yana yürürlükte bulunan 50 kadar kanunda, bazı basit fiillere adli cezalar öngörülmekte idi.
Anayasamız yargı ayrılığı rejimini benimsediğinden, adli cezalar adli yargı organlarınca verilip, kendi usulünce itiraz veya temyize tabi idi. İdari cezalar ise, temelde idari işlem olduğundan idari yargı denetimine tabi idi. Tipik idari işlem olmakla birlikte bazı cezalarla ilgili olarak kanun koyucu adli yargı yolu öngörmüştür. (Örneğin; tapu ve nüfustan kaynaklanan işlemler, 1608 sayılı yasa uyarınca verilen cezalar, 3194 sayılı yasanın 42. maddesi uyarınca verilen cezalar, 506 sayılı yasa uyarınca verilen cezalar gibi.) Ancak Anayasa Mahkemesi, bu tür düzenlemeleri peyderpey iptal edip, idari yargı yolunu açmıştır[39]. Yasa koyucu da AYM’nin bu iradesi paralelinde zaman içinde hem yargı yoluna ilişkin yanlışları düzeltmiş hem de, birçok adli cezayı idari cezaya dönüştürme yoluna girmiştir.
Bu konudaki ilk toplu ve en çarpıcı değişiklik 24.04.2003 tarih ve 4854 sayılı kanunla yapılmıştır[40]. Bu kanunla 53 farklı kanunda düzenlenen adli ceza idari cezaya dönüşmüş ve bir ortak madde ile 7 gün içinde idare mahkemesine itiraz yolu öngörülmüştür. Bu ortak maddede itiraz üzerine verilen kararların kesin olduğu da belirtilmiştir. Anayasadaki yargı ayrılığı rejiminin gereği olan bu anlayış münferit de olsa, gerek kanun koyucu gerekse AYM tarafından devam ettirilmiştir.
Nitekim, basit suçlar diyebileceğimiz kabahatler de 5237 sayılı yeni Türk Ceza Kanunundan çıkarılmış ve idari suç ve cezaya dönüşmesi amaçlanmıştır.
Bu zaman zarfından, hangi kanunda düzenlenirse düzenlensin, yanında açıkça adli yargı yolu belirtilmemiş ise tüm idari cezalara karşı idari yargıda dava açılmıştır. Nitekim Kabahatler Kanunu ile tüm idari cezalara ilişkin genel bir düzenleme getirilmiş ve TCK’dan çıkarılan kabahatlere de yer vererek idari ceza öngörmüştür.
Buraya kadar her şey normal olmakla birlikte, yasanın 3. ve 27. maddelerinde öngörülen “Adli yargıya itiraz” düzenlemesi yargı ayrılığı düzenini karıştırmıştır.
B. KABAHATLER KANUNUNA GÖRE
Kabahatler Kanunu; idari ceza ile ilgili bir usul kanunu olup, önemli bir boşluğu doldurmuş olmakla birlikte, tipik idari işlem olan “idari yaptırımlar”a karşı adli yargıya itiraz yolu öngörmesi yargıda karmaşaya yol açmıştır.
Kanunun 3. maddesinde, “Bu kanunun genel hükümleri diğer kanunlardaki kabahatler hakkında da uygulanır” hükmü, 27/1. maddesinde de “…onbeşgün içinde sulh ceza mahkemesine başvurabilirler” hükmü düzenlenmiş olup, bu hüküm yasanın genel hükümleri arasında yer aldığından, tüm idari yaptırım kararlarına karşı sulh ceza mahkemesine itiraz yolu açılmıştır.
Yasanın bu haliyle ilk tereddüt, bu hükmün tüm kanunlar için mi sadece Kabahatler Kanunu için mi geçerli olduğu konusunda olmuştur. Nitekim Uyuşmazlık Mahkemesi bu safhada yargı yoluna ilişkin hükmün tüm idari cezalar için geçerli olup, adli yargının görevli olduğuna karar vermiştir[41]. Kanunun bu şekilde yorumu sonucunda; yargı yolunu düzenleyen maddelerin Anayasaya uygunluk tartışması başlamıştır. Malatya BİM’de içinde bulunduğu 13 adli mahkeme 5326 sayılı kanunun 3, 23, 24, 27, 28, 29. maddelerini AYM’ne götürmüştür[42]. AYM tarafından, 3. maddenin iptaline, diğer maddelerle ilgili başvurunun reddine karar verilip 6 ay sonrası için yürürlük tarihi öngörülmüştür[43]. Bu sefer, bu 6 aylık sürede hangi yargı yerinin görevli olduğu tartışması başlamıştır. Çünkü 3. md. iptaliyle eskiye dönülmüş ve açıkça adli yargının görevlendirildiği yasalar dışında idari yargı genel görevli hale gelmiştir. AYM kararları, mahkemece belirlenen günde yürürlüğe gireceğinden 6 ay daha adli yargının görevli olması gerekmektedir[44]. Ancak, yasa koyucu 6 ay beklememiş ve 3. maddeyi yeniden düzenlemiş, 17, 20, 27, 28 ve 32.maddeler ile geçici 1. maddede 06.12.2006 gün ve 5560 sayılı yasa ile değişiklik yapmıştır. 5560 sayılı yasa ile yeniden düzenlenen ve halen yürürlükte olan 3.maddeye göre:
ì Bu kanunun; idari yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümleri diğer kanunlarda aksine hüküm yoksa uygulanır.
ì Diğer genel hükümleri idari yaptırım gerektiren bütün fiiller hakkında uygulanır.
- maddenin bu yeni haliyle aslında başa dönülmüştür. AYM’nin iptal gerekçesi, “istisnalar dışında idari işlemin denetimini adli yargıya bırakmanın Anayasada düzenlenen yargı ayrılığı rejimiyle bağdaşmayacağı” mealinde olup, yasa koyucu yeni düzenleme ile bu gerekçeyi ve Anayasayı ihmal etmiştir.
Çünkü bu düzenleme ile, özel yasasında idari yargıyı görevli kılmayan tüm idari yaptırımlara karşı adli yargı yolu düzenlenmiştir. Buna ilaveten birde 27. madde eklenen 8. bend ile “anılan işlem kapsamında aynı kişi ile ilgili olarak idari yargının görev alanına giren kararların da verilmiş olması halinde idari yargının görevli olacağı” hükmü getirilmiştir. Böylece, idari yargı yolu için ya yasada açıkça idari yargın görevlendirilmesi ya da idari yargının görev alanına giren bir işlemin de tesis edilmiş olması gerekmektedir.
Nitekim bu maddeden hareketle, Danıştay, idari para cezalarına “temelinde yapı tatil zabtı vb. idari kararlar da bulunduğu gerekçesiyle idari yargının görevli olduğuna” hükmetmiş ve Uyuşmazlık Mahkemesi de bu yönde kararlar vermiştir. Buna rağmen idari yargının bu konudaki görev alanı önemli ölçüde daraltılmıştır. Bununla da yetinilmeyip, 08.02.2008 gün ve 26781 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 5728 sayılı kanun ile 58 kanunda idari yargı aleyhine değişiklik yapılmıştır. Bu 58 kanunun içinde 4854 sayılı yasa ile 2003 yılında idari cezaya dönüştürülen ve idari yargı yolu düzenlenen yasalar da mevcuttur. Buna göre 2003 yılında 4854 sayılı yasa ile idari yargı lehine doruğa çıkan yargı ayrılığı rejimi, önce Kabahatler Kanunu ile sonra da 5728 SK ile büyük güç kaybetmiştir. Bu sefer yeni düzenlemeye karşı Aydın BİM Anayasa Mahkemesine başvurmuştur[45]. Mahkeme bu kararında; 3. madde ile birlikte 2.md, 16/2. md. ve 27/8.md.lerin iptalini istemiştir. Kararda Anayasaya aykırılık vurgulandığı gibi, Anayasa Mahkemesinin bir önceki karar gerekçesi vurgulanıp, yasa koyucunun, AYM’nin iptal gerekçesini dikkate almadığı belirtilmiştir.
Ne var ki AYM 11.06.2009 gün ve E.2007/115, K.2009/80 sayılı kararıyla (6-5 oy çokluğuyla) bu başvuruyu reddetmiş, Aydın BİM’ne kısa karar gelmiş henüz (05.11.2009) gerekçeli karar yayımlanmamıştır. Bu sebeple aynı madde ile ilgili bir önceki karar gerekçesinin nasıl bertaraf edildiği henüz bilinmemektedir.
C. OLMASI GEREKEN KANUN YOLU
Öncelikle, kanun yoluna ilişkin hüküm bir tarafa bırakılırsa, Kabahatler Kanununun Türk hukuk sisteminde önemli bir boşluğu doldurduğunu söylemek gerekir. Çünkü, hukuk sisteminde önemli bir yer tutan ve de son yıllarda topluca adli cezadan idari cezaya dönüştürme uygulaması yapılan, idari ceza hukuku ile ilgili genel bir usul yasası bulunmamakta idi. Yüzlerce kanunda münferit olarak düzenlenen idari cezalar, ya yasasında öngörülen parça-bölük usul hükümlerine göre ya da idarenin genel işleyiş düzenine göre sonuçlanmakta idi. İdari ceza hukukunun, genel ceza hukuku ile irtibatı, cezaya ilişkin genel hukuk kurallarının uygulanıp uygulanmayacağı gibi hususlar belirsiz idi. Kabahatler Kanunu birçok ceza hukuku müessesesini de uyarlayarak tüm idari cezalar için standart bir usul getirmiştir. Aynı eksiklik disiplin hukuku için de sözkonusu olup, benzer bir kanun disiplin usul hukuku için de gereklidir.
Ancak kanunun bunca olumlu yönüne rağmen, kanun yolunu düzenleyen 3. ve 28. maddelerde, neredeyse tüm idari cezaları sulh cezaya yönlendirerek, Türk yargı sistemini ters yüz etmiştir. Çünkü Anayasamız dünyada geçerli olan iki sistemden birisi olan “yargı ayrılığı” rejimini kabul etmiştir[46]. Buna göre yargı örgütü yerel mahkemelerden temyiz merciine kadar adli yargı-idari yargı şeklinde iki ayrı organ olarak örgütlenmiştir. Yargı ayrılığı rejiminin doğal (ve zorunlu) sonucu ise, idari işlem ve eylemlerden dolayı idari yargı yolunun geçerli olmasıdır. Anayasa değişmediği sürece yasa koyucu bile bunun aksini takdir edemez. Nitekim AYM 3. maddenin iptaline ilişkin kararında, AY’nın 125, 140, 142 ve 155. maddelerine vurgu yaptıktan sonra, “Bu kurallara göre, Anayasada idari ve adli yargının ayrılığı kabul edilmiştir. Bu ayrım uyarınca idarenin kamu gücü kullandığı ve kamu hukuku alanına giren işlem ve eylemleri idari yargı, özel hukuk alanına giren işlemleri de adli yargı denetimine tabi olacaktır. Buna bağlı olarak idari yargının görev alanına giren bir uyuşmazlığın çözümünde adli yargının görevlendirilmesi konusunda yasa koyucunun geniş takdir hakkının bulunduğunu söylemek olanaklı değildir.”[47] Nitekim AYM benzer gerekçelere, daha önce imar para cezalarına karşı sulh ceza mahkemesini görevli kılan 3194 sayılı yasanın 42. maddesini iptal ederken de yer vermiştir[48]. Anayasa Mahkamesi 3. maddenin iptaline ilişkin kararında yukarıda anılan gerekçenin devamında “daha ağır suç oluşturan eylemler için verilen idari para cezalarına karşı yapılacak başvurularda konunun idari hukukundan çok ceza hukukunu ilgilendirmesi nedeniyle adli yargının görevli olması doğaldır” görüşüne de yer vermiştir[49]. Ancak bu düşünceyi de kabul etmek Anayasanın yargı ayrılığı tercihi karşısında olanaksızdır. Hatta, bu görüş yasa koyucunun son zamanlarda pek çok adli cezayı idari cezaya dönüştürmesi ve kabahat nevinden suçları TCK kapsamından çıkarıp idari suça (kabahat) dönüştürmesi iradesi ile de çelişmektedir. Yasa koyucunun bu tercihi ile basit bazı suçlarla ceza yargısının meşgul olmaması, idari tedbir ve cezalarla konuya müdahale edilmesi tercih edilmiştir. Hal böyle olunca da, adı üstünde “idari ceza” olan bu işlemler tipik idari işlemler olup, ceza hukuku ile ilgisi yoktur. Bu işlemleri ceza yargısının uğraş alanından çıkarıp kanun yolu olarak tekrar ceza yargısına yönlendirmek, yukarıdaki saikle bağdaşmamaktadır. En önemlisi de yargı ayrılığı rejimini sulandırmaktadır. Kabahatler Kanununda ceza hukuku müesseselerine yer verildiği, pek çoğu hukukçu olmayan idari hakimlerin buna nüfuz edemeyeceği eleştirisi getirilebilir. Bu noktada da, anılan usul hükümlerinin ceza verme aşamasıyla ilgili olduğunu, idarecilerin (zabıtanın bile) bu usul hükümlerine nüfuz edemeyeceği kaygısı taşımadan müeyyidenin idari cezaya dönüştürüldüğü, dolayısıyla sadece bu işlemi denetleyecek idari hakimler yönünden bu kaygının yersiz olduğunu belirtmek gerekir.
Bu yargı yolu tercihinin uzun vadede idari yargıyı zaafa uğratacak bir tercih olduğunu da vurgulamak gerekir. Nitekim Malatya BİM, AYM’ne başvuru kararında “Anayasal sistemi yargı ayrılığını benimsemişken, idari işlemlerin bir kısmını adli yargı görev alanına sokan yasa hükümlerinin Anayasaya aykırılığının dikkate alınmaması halinde, zamanla politik sebeplerle, klasik idari yargı görevine giren işlemlerin de adli yargı görev alanına alınması yolunun açılacağı ve idarenin denetiminde özel ve uzman yargı yerinin etkisiz kılınarak, idarenin yargısal denetiminin zamanla işlevsiz-etkisiz hale getirilebileceği düşünülmektedir.”[50] Aydın BİM tarafından Kanunun 3. maddesinin yeni hali (5560 SK ile değişik) için AYM’ne yapılan başvuruda da benzer kaygılar dile getirilip, “AYM’nin önceki iptal gerekçesinin dikkate alınmamasına kuvvetler ayrılığı ilkesiyle çeliştiği, yargı ayrılığı rejiminin ihlal edildiği, yasa koyucunun adli cezaları idari cezaya dönüştürme teamülüyle çeliştiği, bu manada 3. madde ile getirilen sistemin Anayasaya aykırı bir nevi ‘kaza’ olduğu, uzun vadede idari yargının işlevsiz-etkisiz hale getirilebileceği”[51] görüşlerine yer verilmiştir.
IV. SONUÇ
Buraya kadarki incelemelerden, belediyelerin genel anlamda idari ceza verme yetkisi bulunduğu, idari cezaların tümü için Kabahatler Kanunu’nun bir dönüm noktası olduğu, Kabahatler Kanunu ile yeni bir takım idari suç (kabahat) türü düzenlenmekle birlikte esas önemli değişikliğin tüm idari cezalar için geçerli bir usul sistemi getirdiği tespit edilmiştir.
Bu tespit çerçevesinde esas konumuz olan, Kabahatler Kanununa göre belediyelerin cezalandırma yetkileri incelenmiştir. Bu inceleme yapılırken de, kanun sıralaması doğrultusunda belediyenin doğrudan yetkilendirilmediği kabahat (ceza) türlerine de kısaca yer verilmiştir. Kanundaki kabahat türleri incelendikten sonra Kabahatler Kanunu ile getirilen süreç yorumlanmıştır. Bu süreçte en önemli husus olan, yargı yolu ile ilgili hükümlerin içeriği, Anayasa ile çelişmesi, mahkeme kararlarıyla birlikte irdelenmiştir.
Nitekim bu tercihin nirengi noktasını oluşturan 3.madde ile yargı ayrılığı rejiminin zaafa uğratıldığı, Anayasanın ihlal edildiği tespiti yapılmıştır.
Kabahatler Kanunu özelliğiyle çok önemli bir boşluk doldurup bu faydanın kanun yolu tercihiyle yok edilmemesi gerekir. Bunun için 3/1.maddenin tamamen kaldırılması yeterlidir.Böylece genel ilkelere göre, idari cezalar idari işlem sayıldığından kanunda açıkça adli yargı görevlendirilmemiş ise idare mahkemeleri görevli olacaktır. Ya da aynı amacı sağlaması için 3/1. maddenin “kanunda açıkça adli yargının görevli kılındığı hallerde genel hükümlere göre hareket edilir” şeklinde düzenlemesi gerekir. Tabi ki bunun yanında 27/1. maddenin de ya tamamen kaldırılması ve itirazın genel hükümlerine tabi olması ya da 3/1. md. paralelinde düzenlenmesi gerekir.
Son olarak Kabahatler Kanunundan esinlenerek aynı düzenlemenin disiplin hukuku için de “disiplin usul kanunu” olarak düzenlenmesi gerektiğini ifade etmek istiyoruz.
V. KAYNAKÇA
- BİLGİN Hüseyin, Belediyelerce Verilen İdari Para Cezaları ve Bu Cezalara Karşı Yargısal Başvuru Yolları, (Makale) Mahalli İdareler Dergisi, Mayıs-Haziran 2008, s.1-8.
- ÇAĞLAYAN Ramazan, İdari Yaptırımlar Hukuku, Asil Yayın, 2006.
- ÇİÇEK İbrahim, Kabahatler Kanunu, Kazancı Hukuk Yayınevi, İstanbul 2007.
- YALÇIN İsmail, Kabahatler Hukuku, Seçkin Yayınları, Ankara 2007.
[1] Malatya BİM, KT. 21.12.2005 E.2005/920.
[2] AYM, KT.01.03.2006, E.2005/1108, K.2006/35
[3] Madde 3 – (Değişik madde: 06/12/2006 – 5560 S.K.31.md)
(1) Bu Kanunun;
- a) İdarî yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümleri, diğer kanunlarda aksine hüküm bulunmaması halinde,
- b) Diğer genel hükümleri, idarî para cezası veya mülkiyetin kamuya geçirilmesi yaptırımını gerektiren bütün fiiller hakkında, uygulanır.
[4] ÇAĞLAYAN Ramazan, İdari Yaptırımlar Hukuku, Asil Yayın, 2006, s.10.
[5] ÇAĞLAYAN, age, s.16.
[6] ÇAĞLAYAN, age, s.17.
[7] ÇİÇEK İbrahim, Kabahatler Kanunu, Kazancı Hukuk Yayınevi, İstanbul 2007, s.10.
[8] ÇAĞLAYAN, age, s.51.
[9] BİLGİN Hüseyin, Belediyelerce Verilen İdari Para Cezaları ve Bu Cezalara Karşı Yargısal Başvuru Yolları, (Makale) Mahalli İdareler Dergisi, Mayıs-Haziran 2008, , s.1-8.
[10] Madde 2-(1) Kabahat deyiminden; kanunun, karşılığında idari yaptırım uygulanmasını öngördüğü haksızlık anlaşılır.
[11] YALÇIN İsmail, Kabahatler Hukuku, Seçkin Yayınları, Ankara 2007, s.88.
[12] Madde 32 – (1) Yetkili makamlar tarafından adli işlemler nedeniyle ya da kamu güvenliği, kamu düzeni veya genel sağlığın korunması amacıyla, hukuka uygun olarak verilen emre aykırı hareket eden kişiye yüz Türk Lirası idari para cezası verilir. Bu cezaya emri veren makam tarafından karar verilir.
(2) Bu madde, ancak ilgili kanunda açıkça hüküm bulunan hallerde uygulanabilir.
(3) 1.3.1926 tarihli ve 765 sayılı Türk Ceza Kanununun 526 ncı maddesine diğer kanunlarda yapılan yollamalar, bu maddeye yapılmış sayılır.
[13] ÇAĞLAYAN, age, s.204.
[14] Madde 33 – (1) Dilencilik yapan kişiye, elli Türk Lirası idari para cezası verilir. Ayrıca, dilencilikten elde edilen gelire elkonularak mülkiyetin kamuya geçirilmesine karar verilir.
(2) Bu kabahat dolayısıyla idari para cezasına ve elkoymaya kolluk veya belediye zabıta görevlileri, mülkiyetin kamuya geçirilmesine mülki amir veya belediye encümeni karar verir.
[15] ÇAĞLAYAN, age, s.205.
[16] ÇİÇEK, age, s.103.
[17] Madde 34- (1) Kumar oynayan kişiye, yüz Türk Lirası idari para cezası verilir. Ayrıca, kumardan elde edilen gelire elkonularak mülkiyetin kamuya geçirilmesine karar verilir.
(2) Bu kabahat dolayısıyla idari para cezasına ve elkoymaya kolluk görevlileri, mülkiyetin kamuya geçirilmesine mülki amir karar verir.
[18] Madde 35 – (1) Sarhoş olarak başkalarının huzur ve sükununu bozacak şekilde davranışlarda bulunan kişiye, kolluk görevlileri tarafından elli Türk Lirası idari para cezası verilir. Kişi, ayrıca sarhoşluğun etkisi geçinceye kadar kontrol altında tutulur.
[19] Madde 36 – (1) Başkalarının huzur ve sükununu bozacak şekilde gürültüye neden olan kişiye, elli Türk Lirası idari para cezası verilir.
(2) Bu fiilin bir ticari işletmenin faaliyeti çerçevesinde işlenmesi halinde işletme sahibi gerçek veya tüzel kişiye bin Türk Lirasından beşbin Türk Lirasına kadar idari para cezası verilir.
(3) Bu kabahat dolayısıyla idari para cezasına kolluk veya belediye zabıta görevlileri karar verir.
[20] YALÇIN, age, s.198.
[21] ÇİÇEK, age, s.110.
[22] YALÇIN, age, s.202.
[23] Madde 37 – (1) Mal veya hizmet satmak için başkalarını rahatsız eden kişi, elli Türk Lirası idari para cezası ile cezalandırılır.
(2) Bu kabahat dolayısıyla idari para cezası vermeye kolluk veya belediye zabıta görevlileri yetkilidir.
[24] BİLGİN, agm, s.10.
[25] ÇAĞLAYAN, age, s.210.
[26] Madde 38 – (1) Yetkili makamların açık ve yazılı izni olmaksızın meydan, cadde, sokak veya yayaların gelip geçtiği kaldırımları işgal eden veya buralarda mal satışa arz eden kişiye, belediye zabıta görevlileri tarafından elli Türk Lirası idari para cezası verilir.
(2) Yetkili makamların açık ve yazılı izni olmaksızın meydan, cadde, sokak veya yayaların gelip geçtiği kaldırımlar üzerine inşaat malzemesi yığan kişiye, belediye zabıta görevlileri tarafından yüz Türk Lirasından beşyüz Türk Lirasına kadar idari para cezası verilir.
(3) Özel kanunlardaki hükümler saklıdır.
[27] YALÇIN, age, s.193.
[28] ÇAĞLAYAN, age, s.211.
[29] Madde 39 – (1) Kamu hizmet binalarının kapalı alanlarında tütün mamulü tüketen kişiye, ilgili idari birim amirinin yetkili kıldığı kamu görevlileri tarafından elli Türk Lirası idari para cezası verilir. Bu fıkra hükmü, tütün mamulü tüketilmesine tahsis edilen alanlarda uygulanmaz.
(2) Toplu taşıma araçlarında tütün mamulü tüketen kişiye, elli Türk Lirası idari para cezası verilir. Kabahatin özel hukuk kişileri tarafından işletilen toplu taşıma araçlarında işlenmesi halinde bu ceza ilk başvurulan kolluk birim yetkilileri tarafından verilir. Kamuya ait toplu taşıma araçlarında işlenmesi halinde idari para cezası verme yetkisi bakımından birinci fıkra hükmü uygulanır.
(3) Özel hukuk kişilerine ait olan ve herkesin girebileceği binaların kapalı alanlarında, tütün mamullerinin tüketilemeyeceğini belirtir açık bir işarete yer verilmesine rağmen, bu yasağa aykırı hareket eden kişiye, elli Türk Lirası idari para cezası verilir. Bu ceza, şikayet üzerine en yakın kolluk birimi yetkililerince verilir.
[30] BİLGİN, age, s.22.
[31] Madde 40 – (1) Görevle bağlantılı olarak sorulması halinde kamu görevlisine kimliği veya adresiyle ilgili bilgi vermekten kaçınan veya gerçeğe aykırı beyanda bulunan kişiye, bu görevli tarafından elli Türk Lirası idari para cezası verilir. (2) Açıklamada bulunmaktan kaçınması veya gerçeğe aykırı beyanda bulunması dolayısıyla kimliği belirlenemeyen kişi tutularak durumdan derhal Cumhuriyet savcısı haberdar edilir. Bu kişi, kimliği açık bir şekilde anlaşılıncaya kadar gözaltına alınır ve gerekirse tutuklanır. Gözaltına ve tutuklamaya karar verme yetkisi ve usulü bakımından Ceza Muhakemesi Kanunu hükümleri uygulanır. (3) Kişinin kimliğinin belirlenmesi durumunda, bu nedenle gözaltına alınma veya tutuklanma haline derhal son verilir.
[32] Madde 41 – (1) Evsel atık ve artıkları, bunların toplanmasına veya depolanmasına özgü yerler dışına atan kişiye, yirmi Türk Lirası idari para cezası verilir. Bireysel atık ve artıkların atılması halinde de bu fıkra hükmü uygulanır. (2) Fiilin yemek pişirme ve servis yerlerinde işlenmesi halinde işletme sahibi gerçek veya tüzel kişiye, beşyüz Türk Lirasından beşbin Türk Lirasına kadar idari para cezası verilir. (3) Hayvan kesimine tahsis edilen yerler dışında hayvan kesen veya kesilen hayvan atıklarını sokağa veya kamuya ait sair bir alana bırakan kişiye, elli Türk Lirası idari para cezası verilir. (4) İnşaat atık ve artıklarını bunların toplanmasına veya depolanmasına özgü yerler dışına atan kişiye, yüz Türk Lirasından üçbin Türk Lirasına kadar idari para cezası verilir. İnşaat faaliyetinin bir tüzel kişi adına yürütülmesi halinde bu tüzel kişi hakkında verilecek idari para cezasının üst sınırı beşbin Türk Lirasıdır. Bu atık ve artıkların kaldırılmasına ilişkin masraf da ayrıca kişiden tahsil edilir. (5) Kullanılamaz hale gelen veya ihtiyaç fazlası ev eşyasını bunların toplanmasına ilişkin olarak belirlenen günün dışında sokağa veya kamuya ait sair bir yere bırakan kişiye elli Türk Lirası idari para cezası verilir. Bu eşyanın toplanması hususunda belediye tarafından belirli aralıklarla yılda üç günden az olmamak üzere belirlenen günler önceden uygun araçlarla ilan olunur. (6) Kullanılamaz hale gelen motorlu kara veya deniz nakil araçlarını ya da bunların mütemmim cüzlerini sokağa veya kamuya ait sair bir yere bırakan kişiye ikiyüzelli Türk Lirası idari para cezası verilir. Bunların kaldırılmasına ilişkin masraf da kişiden ayrıca tahsil edilir. (7) Bu kabahatler dolayısıyla idari para cezasına belediye zabıta görevlileri karar verir. (8) Bu kabahatler dolayısıyla meydana gelen kirliliğin kişi tarafından derhal giderilmesi halinde idari para cezasına karar verilmeyebilir. (9) Bu madde hükümleri, belediye sınırları içinde uygulanır. (10) Özel kanunlardaki hükümler saklıdır.
[33] ÇAĞLAYAN, age, s.218.
[34] ÇAĞLAYAN, age, s.220
[35] Madde 42 – (1) Meydanlara veya parklara, cadde veya sokak kenarlarındaki kamuya ait duvar veya alanlara, rızası olmaksızın özel kişilere ait alanlara bez, kağıt ve benzeri afiş ve ilan asan kişiye, yüz Türk Lirasından üçbin Türk Lirasına kadar idari para cezası verilir. Aynı içerikteki afiş ve ilanlar, tek fiil sayılır. (2) Birinci fıkra hükmü, yetkili makamlardan alınan açık ve yazılı izne dayalı olarak asılan afiş ve ilanlar açısından uygulanmaz. Bu izinde, afiş ve ilanın asılacağı zaman dilimi açık bir şekilde gösterilir. Bu afiş ve ilanlar izin verilen gerçek veya tüzel kişi tarafından bu sürenin dolmasını müteakip derhal toplatılır. Toplatma yükümlülüğüne aykırı hareket edilmesi halinde birinci fıkra hükmüne göre idari para cezası verilir. (3) Bu afiş ve ilanların kaldırılmasına ilişkin masraflar da ilgili kişilerden ayrıca tahsil edilir. (4) Bu kabahatler dolayısıyla idari para cezasına, kolluk veya belediye zabıta görevlileri karar verir. (5) Özel kanunlardaki hükümler saklıdır.
[36] BİLGİN, agm, s.16.
[37] ÇAĞLAYAN, age, s.221.
[38] Madde 43 – (1) Yetkili makamlardan ruhsat almaksızın kanuna göre yasak olmayan silahları park, meydan, cadde veya sokaklarda görünür bir şekilde taşıyan kişiye, kolluk tarafından elli Türk Lirası idari para cezası verilir.
[39] AYM, KT.15.05.1997, K.1997/51.
[40] 06.05.2003 gün ve 25100 S. RG.
[41] Uyuşmazlık Mahkemesi, 21.11.2005 gün, E.2005/76, K.2005/102.
[42] Sadece Malatya BİM 3.md. iptalini istemiş, diğer mahkemeler 3.md. dışındaki maddelerin, özellikle 27. md. iptalini istemiştir.
[43] AYM 01.03.2006 gün ve E.2005/108, K.2006/35 sayılı kararı 22.07.2006 günlü RG yayımlanmıştır.
[44] Uyuşmazlık Mahkemesi 02.10.2006 gün ve E.2006/127, K.2006/141.
[45] Aydın BİM, KT.12.12.2007 E.2007/592.
[46] AY. 155/1 md: Danıştay, idarî mahkemelerce verilen ve kanunun başka bir idarî yargı merciine bırakmadığı karar ve hükümlerin son inceleme merciidir. Kanunla gösterilen belli davalara da ilk ve son derece mahkemesi olarak bakar.
[47] AYM, KT.01.03.2006 E.2005/108, K.2006/35.
[48] AYM, KT.15.05.1997, K.1997/51.
[49] AYM 01.03.2006 gün, E.2005/108, K.2006/35.
[50] Malatya BİM, KT.21.12.2005, E.2008/920.
[51] Aydın BİM, KT.23/12/2007, E.2007/593.