İDARİ YARGI KARARLARININ İNFAZI
NOT: Bu makale TÜRK HUKUK ENSTİTÜSÜ DERGİSİ ‘nin 206. sayısında
yayımlanmıştır.
İDARİ YARGI KARARLARININ İNFAZI
1-İDARİ YARGININ GÖREV ALANI
2-İDARİ YARGI KARAR TÜRLERİ
3-KARARDAN SONRAKİ BAŞVURU YOLLARI
VE KESİNLEŞME
A-KESİN KARARLAR
B-İTİRAZI KABİL KARARLAR
C-TEMYİZİ KABİL KARARLAR
4-KARARLARIN BAĞLAYICILIĞI
5-FİİLİ DURUM-SORUNLAR
6-ÇÖZÜM ÖNERİLERİ
Osman ERMUMCU
1.İdare Mahkemesi Başkanı
32699-KONYA
1-İDARİ YARGININ GÖREV ALANI:
Anayasamız kara avrupası hukukunun da etkisiyle yargı ayrılığı sistemini benimsemiştir. Buna göre genel olarak yargı ayrı ayrı teşkilatlanmış, vaziyette olup Adli ve İdari Yargı olmak üzere iki ana yargı kolu mevcuttur. Bu iki ana kol dışında bir de askeri yargı mevcut olup, askeri yargı da kendi içinde hem adli hem idari hem de disiplin yargısı olarak teşkilatlanmıştır.
İdari Yargı Anayasada 125 ve 155.maddelerde ifade edilmiştir. 125.maddede, idarenin sorumluluğu dile getirilirken yargı denetimine tabi olduğundan bahsedilerek dolaylı ifade edilmiş, 155.maddede de idari yargı yüksek mahkemesi olarak Danıştay belirtilmiş ve idari mahkemelerin kararlarının son inceleme mercii olduğundan bahisle idari yargı somutlaştırılmıştır.
İdari yargının teşkilat şekli ve çalışma usulü ise kanunlarda belirlenmiştir. Bu temel kanunlar ise şunlardan oluşmaktadır.
1-2575 sayılı Danıştay Kanunu
2-2576 Sayılı Bölge İdare Mahkemeleri, İdare Mahkemeleri ve Vergi Mahkemelerinin kuruluşu ve Görevleri Hakkında Kanun
3-2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu
İdari Yargının görev alanını düzenleyen bu yaslara göre; idari yargı yerleri, genel anlamda; Kamu kurumlarının, kamu hukukuna dayalı olarak tek taraflı tesis ettikleri işlemlerin iptali ile yine idari eylem ve işlemlerden ve idari sözleşmelerden doğan tam yargı davalarına bakar.
Bu tanımlanan uyuşmazlıklarda genel görevli yargı yeri idare mahkemeleridir. Vergi Mahkemeleri ise idarenin sadece vergi mevzuatından kaynaklanan ihtilaflara bakan özel görevli bir ilk derece mahkemesidir. Danıştay ise genel anlamda, ilk derce mahkemelerinin kararlarını temyizen inceleyen üst mahkeme olup, bunun yanında gerek bazı davalara ilk derce mahkemesi olarak bakmak gerekse memur yargılamasında, yargılanma izni verme ya da vermeme kararlarını incelemek anlamında özel görevlere de sahiptir.
1982 tarihi idari yargı için tam bir dönüm noktası olmuştur. Bu tarihe kadar idari yargı yeri olarak Ankara’da kurulu olan Danıştay tek başına görev yapmakta idi, 1982 tarihinden sonra 33 yerde (Halen 35) Bölge İdare-İdare ve Vergi Mahkemeleri kurularak idari yargı da klasik anlamda ilk derce Mahkemelerine kavuşmuş ve yargı kimliği öne çıkmıştır. Hatta Adli Yargıya göre daha da ileri bir düzeyde kurulmuş ve Adli yargı için 2005 yılında getirilen istinaf mahkemelerinin ilkel de olsa uygulaması başlatılmıştır.
Buna göre Türk İdari Yargı sisteminde 4 mahkeme türü bulunmaktadır:
A-Danıştay: İlke olarak temyiz mahkemesi olup, istisnai olarak ilk derce mahkemesi-Danışma organı-memur yargılamasında itiraz mercii görevi bulunmaktadır.
B-Bölge İdare Mahkemesi: İlke olarak istinaf mahkemesi görevi olup, idare ve vergi Mahkemelerinin bazı kararlarına itirazen bakmakta, ilk derce mahkemesi olarak görevi bulunmamaktadır.
3-İdare Mahkemeleri: İdari Yargının genel görevli ilk derce mahkemesidir. Her tür (vergi hariç) idari davaya bakmaktadır. İlke olarak tüm karalarına karşı itiraz ve temyiz yolu açık olup, özellikle son zamanlarda görev alanına giren idari para cezalarıyla ilgili karalarının büyük çoğunluğu kesindir. Bu ise, hızlı ve ekonomik yargılama anlamında tasvip edilse de adil yargılama ilkeleri yönünden tartışılmaktadır.
-1-
D-Vergi Mahkemeleri: İdarenin sadece vergiye ilişkin işlemlerinden dolayı açılan davalarda ilk derce mahkemesi olarak görev yapmaktadır.
2-İDARİ YARGI KARAR TÜRLERİ:
İdari Yargı yerlerinde 2575-2576 ve 2577 sayılı yasalar gereği iptal ve tam yargı davaları açılabilir. Her tür davanın bu format içine giriyorsa görülme olanağı vardır. Örneğin bir memur intibakla ilgili talebinin reddi işlemi ya da idarece resen yapılan intibak işleminin iptali için dava açabilir. Ancak doğrudan mahkemeden intibakla ilgili bir karar verilmesi için dava açamaz. Başka ir ifadeyle edim davaları idari dava türleri arasıda bulunmamaktadır. Yine müstakil olarak tespit davası bulunmamaktadır. 2577 sayılı Yasa uyarınca ancak açılmış bir davada tespit talebinde bulunulabilir. Bu da zaman zaman sıkıntı yaratmaktadır. Çünkü Adli Yargı yerleri de bir idari davaya hazırlık anlamında açılan tespit davalarını reddetmekte olup, acil durumlarda delilerin kaybolma ihtimali mevcuttur.
Bunun yanında dava süresince iptal davalarıyla ilgili tedbir niteliğinde yürürlüğü durdurma kararı verilebilmektedir. Yürürlüğü durdurma kararı için yasada “açıkça hukuka aykırılık” ve “telafisi güç zarar” koşullarının birlikte bulunması aranmakta olup, uygulamada daha çok takdire dayalı karar verilmekte ve bu yasal koşul eleştirilmektedir.
3-KARAR SONUCUNDA BAŞVURULACAK
YOLLAR VE KESİNLEŞME :
İdari Yargılama usulüne göre, davalar replik-düplik aşamalarını tamamlayarak karar aşamasına gelmektedir. Bu da, her iki tarafın ikişer dilekçe hakkı kullanması anlamına gelmektedir. Yargılama içinde Mahkeme her safhada ve herkesten ve her kurumdan bilgi belge isteyebilmektedir. Tekemmül eden ve duruşma talebi olan heyetli dosyalarda mecburen tek hakimli dosyalarda takdiren duruşmaya konulmakta ve heyet halinde veya hakimlikçe karar verilmektedir. Karaların niteliğine göre kesinleşme şekli değişmektedir:
A-KESİN KARARLAR:
Bazı karalar (çoğunlukla idari para cezalarıyla ilgili) kesin olup itiraz veya temyizi kabil değildir. Bu karalara karşı, koşuları mevcutsa yazılı emir veya yargılamanın yenilemesi yollarına başvurulabilir.
B-İTİRAZI KABİL KARARLAR:
Bazı kararlara karşı Danıştay’a temyiz yolu kapalı olup, Bölge idare Mahkemesine itiraz yolu açıktır. Yine yürütmeyi durdurma talebi hakkında verilen kararlara karşı da Bölge İdare Mahkemesine itiraz yolu bulunmaktadır.
C-TEMYİZİ KABİL KARARLAR:
Karaların geneli yönünden Danıştay’a temyiz yol açık bulunmaktadır.
Bu bağlamda, kesin olan kararlar, karar verildiği tarih itibariyle, kanun yolları açık olan karar ise kanun yollarının tüketilmesiyle kesinleşmektedir.
Kanun yolları ise şunlardan oluşur.
a-İtiraz ve Temyiz yolu: İlk derece mahkemesinin kararının niteliğine göre Bölge
-2-
İdare Mahkemesine veya Danıştay’a tebliğinden itibaren 30 gün içinde taraflarca temyiz edilir.
b-Karar düzeltme yolu: İtiraz veya temyiz merciinden dönen kararların tebliğinden itibaren 15 gün içinde aynı merciden tekrar inceleme istenebilir.
c-Yargılamanın yenilenmesi yolu: Yasada sayılan çok istisnai koşulların gerçekleşmesi halinde kesinleşen yargı kararının, aynı mahkemece tekrar ele alınıp yargılamanın yeniden yapılması yoludur.
d-Kanun Yararına Bozma: İlk derce mahkemelerince verilip temyiz incelemesinden geçmeden kesinleşen kararların taraflar lehine sonuç doğurmamak üzere temyizen incelenme yoludur.
4-KARARLARIN BAĞLAYICILIĞI: Anayasanın 138.maddesi uyarınca Yasama ve Yürütme organları da dahil herkes ve her kurum mahkeme kararlarına uymak zorundadır. Uymamak bir tarafa yerine getirmeyi geciktiremez bile Aynı hükümler kanun düzeyinde de tekrarlanmıştır.
5-FİİLİ DURUM-SORUNLAR:
Ancak fiiliyatta özellikle idari yargı için durumun Anayasadaki gibi olmadığını söylemek gerekir. Gerek idari yargının teşkilatlanma şekli (infaz organının olmayışı) gerek idari yargının yargı içinde bile kabulleniliş şekli gereği, gerekse idare-siyaset ilişkisi gereği adeta “idari yargı kararlarına karşı direnilebilir-uyulmayabilir, uyuşmazsa da bir şey çıkmaz” gibi zımni bir genel görüş mevcuttur.
Öncelikle sistemimizin doğal sonucu olarak idare ile siyaset iç içedir. Bürokratik yapı siyasi iradeye bağımlıdır. Dolayısıyla, idari tasarrufların büyük oranda hareket noktası siyasi iradedir. Hukuka aykırı siyasi tasarruflara geçit vermeyen idari yargı kararları da siyasi iradenin idareye hakim olma gücünü sekteye uğrattığından, bu karaların uygulamaması veya etkisiz hale getirilmesi yolu tercih edilmektedir.
İdari yargı yerinin yaptırım gücü etkin olmadığından, yaptırım gücü hızlı ve etkin olan siyasi irade, bürokratlar nezdinde daha dikkate alınır olmaktadır. Dolayısıyla, siyasi iradenin tercihine göre yargı karalarının uygulanmama yada etkisiz hale getirmesi yolu yaygın olarak kullanılmaktadır.
6-ÇÖZÜM ÖNERİLERİ:
Hukuk devletinde, çalışma alanı ne olursa olsun, yargı kararının infaz edilememesinin hayal bile edilmemesi gerekir. Teorik olarak bunda herkes hem fikirdir. Nitekim gerek Anayasamız gerekse yasalar bunu en yalın ifadelerle düzenlemiştir. Ancak yasal metinlere en güzel haliyle kural koymak müesseseyi işler hale getirmiyor. Bu hükümlere işlerlik kazandıracak mekanizmayı da kurmak gerekir. Bu sebeple Mahkeme bünyesinde, infazla ilgili ya somut bir birim oluşturulmalı ya da mahkemeye bizzat infaz takip edip, engel olanlara yaptırım uygulama gücü verilmeli. Bizce, başka fonksiyonlar da ifa etmek üzere idari yargı içinde “İdari savcılık” müessesinin ihdası en etkin çözüm olacaktır. Nitekim bir başka incelemede tek başına ele aldığım “idari savcılık”, idari yargıyı, gerçek yargı yeri olmak
-3-
yolunda bir adım daha ileri götürecektir. Bu inceleme yönünden ise, infaz sorumluluğu ve yetkilisi olacak olan idari savcı sayesinde, idari yargı; eline plastik kılıç tutuşturulan “temis” görünümünden, keskin ve gerçek kılıcı olan “temis” görünümüne kavuşacaktır. Çünkü, “kararları infaz edilmiyebilir” bir idari yargı, elinde kitabı olan, gözü bandajlı fakat kılıcı plastikten olup aciz bir adalet ilahesi görümündedir. Böyle bir yargı yeri ise zamanla ciddiyetini ve inandırıcılığını kaybeder. Kararlarının tartışmasız infazı ise zaman içinde idarenin de hukuk çizgisine gelmesini sağlar.
Netice olarak Türk İdari Yargı sisteminin şu an en büyük sorunu kararlarının infazıyla ilgili olup, idari savcılık müessesiyle etkin ve yargı yeri olmanın gereğine yakışan bir çözüm getirileceği düşünülmektedir.
Osman ERMUMCU
1.İdare Mahkemesi
Başkan-32699-KONYA
-4-