İDARİ HAKİMLERİN ŞAHSİ SORUMLULUĞU
HAKİMLERİN ŞAHSİ TAZMİN SORUMLULUĞUNDA İDARİ
HAKİMLERİN DURUMU
1-HAKİM SORUMLULUĞU OLMALI MI?
2-HAKİMLERİN SORUMLULĞU İLE İLGİLİ
MEVCUT YASAL DÜZENLEME
3-MEVCUT YASAL DÜZENLEMEDE İDARİ
YARGI HAKİMLERİNİN DURUMU
4-HUKUK USULÜ MUHAKEMELERİ KANUNU 575/2
YE GÖRE İDARİ HAKİMLERE KARŞI NEREDE
DAVA AÇILABİLİR
5-SONUÇ VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ
HAKİMLERİN ŞAHSİ TAZMİN SORULULUĞUNDA İDARİ HAKİMLERİN DURUMU
1-HAKİMLERİN SORUMLULUĞU OLMALI MI?
Hakimler, Anayasanın 138, 139 ve 140.maddeleri uyarınca, mahkemelerin bağımsızlığı ve hakimlik teminatı esaslarına göre görev yaparlar, Mahkemelerin bağımsızlığı ve hakimlik teminatı genel olarak, hakimin hiçbir etki ve baskı altında kalmadan, objektif kararlar verebilmesini sağlamaya dönük müesseselerdir. Bu sebeple hakimler, bazı teminat mekanizmaları ile her türlü maddi, manevi baskıdan uzak tutulmaya çalışılmıştır. Ancak bu, hakimlerin mutlak olarak keyfince yargılama yapıp, kararlar verebileceği anlamına gelmemektedir. Aksi takdirde hakimi bağımsızlığı, zamanla hakim keyfiliğine dönüşebilir. Öte yandan Millet adına yetki kullanarak yapılan her faaliyetin, yargı denetimine açık olması, hukuk devletinin de gereğidir. Hakimler yargı yetkisini ilahi bir kudret adına değil, milletin ortak kabulü ile Millet adına kullanmaktadır. Bu sebeple hakimlerin yargısal faaliyet yaptıkları sıradaki fillerinden dolayı sorumluluk yolunun açık olması gerekir. Ancak bu yolun, çok katı şekli koşullara bağlanması da zorunludur. Çünkü, nasıl ki sınırsız, sorumsuz bir hakimlik müessesesi keyfilik yolunu açar ise, basit bir sorumluluk müessesesi de tutuk ve çekingen, korkak bir hakim sınıfının oluşmasına yol açar. Bu durumda hakimler verdikleri her kararda aleyhlerine tazminat davası açılacağı kaygısını taşır, itiraz, temyiz, ve kesin hüküm müesseseleri anlamsızlaşır. Hakim kendi aleyhine tazminat yoluna başvurulacağını hissettiği taraf lehine meyledebilir. Tüm bu sakıncaların da bertaraf edilmesi, hakimin sorumlu tutulmasından daha önemlidir. Aksi takdirde, bağımsız yargı ve hakimlik teminatlarının anlamı kalmaz.
Sonuç olarak, hakimlerin sorumluluğu müessesesi kabul edilmekle birlikte hakimi huzursuz etmeyecek, çok katı koşullara bağlı bir müessese oluşturulmalıdır.
2-HAKİMİN SORUMLULĞU İLE
İLGİLİ MEVCUT DÜZENLEME:
Bilindiği üzere hakimlerin asli görevi yargısal nitelikli olmakla birlikte idari görevleri de bulunmaktadır. İdari görevler açısından hakim, Adalet Bakanlığının bir görevlisi olup, bu sebeple doğacak zararlardan dolayı doğrudan Adalet Bakanlığı aleyhine takip yolu açıktır. 2802 Sayılı Kanun Madde 5) Ancak burada esas inceleme konusu yapılan hakimlerin yargısal faaliyet yaptığı sıradaki fiilleri sebebiyle şahsi tazminle sorumlu tutulmalarıdır. Burada sorumluluğun muhatabı doğrudan hakimdir. Çünkü hakim, yargısal faaliyeti herhangi bir idare adına değil doğrudan ve bağımsız olarak kendisi yürütmektedir.
Hakimlerin şahsi sorumluluğunun iki türü bulunmaktadır. Öncelikle hakimin, yargısal faaliyet esnasında haksız fiil olarak nitelendirilebilecek fiilleri sebebiyle Borçlar Kanununun 41.maddesi uyarınca tazmin sorumluluğu vardır. (Örneğin, hakimin duruşmada taraflara hakaret etmesi) Bun göre sorumluluk takibi genel hükümlere göre yapılır. Bir de esas inceleme konumuz olan hakimin yargısal faaliyeti esnasında Hukuk Usulü Mahkemeleri Kanununun 573.maddesinde sayılan 7 fiil sebebiyle sorumluluğu söz konusudur. Buna göre sorumluluk doğması için Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 573.maddede tahdidi olarak sayılan 7 fiilden birinin sabit olması ve yine yasada belirlenen usule göre dava açılması gerekmektedir.
-1-
Şu durumda, hakim aleyhine şahsi tazminat davası ya haksız fiil hükümlerine göre veya Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 573. ve devamında düzenlenen sorumluluk kapsamına göre açılabilir. Davanın hangi müesseseye dayandırıldığının dilekçede açıkça belirtilmesi gerekir. Çünkü her iki durumda yargılamanın şekil koşulları farklı olduğu gibi fillerin değerlendirilmesi ve subuta erip ermediğinin takdiri de farklıdır.
Nitekim Konya İdare Mahkemesi Hakimlerine karşı 1 ve 3.Asliye Hukuk Mahkemelerinde davacı ve ekilinin duruşmadan çıkarılması sebebiyle dava açılmıştır. Her iki mahkemede savunmalar doğrultusunda, davayı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 573.maddesine göre değerlendirmiş ve Danıştay’ın görevli olduğu gerekçesiyle görevden ret kararı verilmiştir. Ancak Yargıtay 4.Hukuk Dairesi Temyiz incelemesi sonucu, hakimlerin idari yargıda yargılanacaklarına dair hüküm bulunmadığı ve iddianın Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 573.maddesindeki düzenleme dışında kaldığı gerekçesiyle bozma kararı vermiştir. (4.H.D. K:1995/1822 ve K:10995/1831) Mahkemelerde bu bozma kararına uyarak, fiilin yargısal faaliyet içerisinde kaldığı ve iddianın sübut bulmadığı gerekçesiyle davayı reddetmiş ve Yargıtay 4.Hukuk Dairesince bu kararlar onanmıştır. Bu kararlarda yargılamanın Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunun 573.maddesi kapsamında mı, yoksa Borçlar Kanunun 41.maddesi kapsamında mı yapıldığı tam olarak ortaya konulamamıştır. Neticede sabit olmadığı söylenen fiil, Borçlar Kanununun 41.maddesine göre haksız filmidir yoksa Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 573.maddesinde sayılan filmidir, net ortaya konulamamıştır. Gerçi Yargıtay Karında, iddianın 573.maddedeki düzenleme dışında kaldığı ifade edilmiştir. Kaldı ki isnat edilen fiil tamamıyla yargısal faaliyetle ilgili olup, haksız fiil hükümleri ile değerlendirilmesi olanaksızdır. Bu durumda davanın 573.madde kapsamında değerlendirilip isnat olunan fiilin yasada sayılan 7 fiil kapsamında olmadığından reddedildiğini kabul etmek gerekmektedir.
Netice itibariyle, hakimlerin yargılama faaliyeti sebebiyle Borçlar Kanununun 41.ve Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunun 573 ve devamı maddelerden kaynaklanan şahsi tazmin sorumluluğu bulunmaktadır.
3-HUMK.NUN 573 VE DEVMI MADDELERE
GÖRE HKİM SORUMLULUĞU:
Yargısal görev esnasında bazı filler sebebiyle hakim sorumluluğu, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 573 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. Anılan madde de, “Hakim ve icra reisi” tabiri kullanılmış olup, genel olarak hakimler ve icra tetkik mercii hakimleri kastedilmektedir. Maddede hakimlerin sorumlu tutulabileceği haller tahdidi olarak 7 madde halinde belirlenmiştir. Buna göre hakim aleyhine tazminat davası açılabilmesi için;
“1-İki taraftan birini tesadüf ve iltizam veya garez ve nefsaniyet dolayısıyla diğeri aleyhine kanuna ve adalete mugayyir bir hüküm ve karar vermiş olması,
2-Kabili tevil ve izah olmayacak surette vazıh ve sarahati katiyei kanuniyeye mugayyir karar verilmiş olması,
3-Mahkeme zabıtnamesinde mevcut olmayan sebebe binaen hükmedilmiş olması,
4-Muhakeme zabıtnamesiyle kararların tağyir ve tahrif edilmiş ve söylenmeyen bir sözün hüküm ve karara müessir olacak surette söylenmiş gibi gösterilmiş olması,
5-İta veya temin veya vaad olunan menfaat doyası ile mugayiri kanun hüküm verilmiş olması,
6-İhkakı haktan istinkaf olunması,
7-Memuriyet vazifesini yapmakta ihmal ve terahi gösterilmesi veya kanuna göre verilen emirlerin makbul bir sebep olmaksızın yapılması” hallerinden birinin veya birkaçının
-2-
mevcut olması gerekir. Yasanın 574.maddesinde de, 573.maddenin 6.bendinde düzenlenen sorumluluk hali olan “İhkakı haktan istinkaf olunması” koşuları ayrıca açılmış ve bu durumda hakime önceden ihbarname tebliği zorunlu kılınmıştır. Müteakip 577.maddenin ilk fıkrasında, dilekçe şekli genel dava dilekçelerinden ayrıca bazı koşullar bağlanmıştır. Örneğin, genel dava dilekçelerinde şahit listesinin ve delilerin bilahare ibrazı mümkün iken, bu davalarda dilekçe ekinde verilmesi zorunludur. Yine genel davalarda birçok eksiğin sonradan telafisi mümkün iken bu davada, eksik olması halinde re’sen dilekçenin reddine karar verilir. Oysa genel davalarda hakim eksikliği re’sen dikkate almaz. Ayrıca dava vekil eliyle açılıyor ise, Yargıtay kararları gereği, özel vekalet verilmesi zorunludur. Aksi halde dilekçe re’sen reddedilir.
Aynı maddenin 2.fıkrasında da, hakimlerin görevli olduğu mahkeme dikkate alınarak, davanın hangi hakime karşı hangi mahkemede açılacağı sayılmıştır. Buna göre;
-Sulh hakimi aleyhine, bulunduğu yer Asliye Mahkemesin,
-İlçe Asliye Hakimi ve İcra Tetkik Mercii hakimi aleyhine, bulundukları il Asliye Mahkemesine,
-İl Asliye Hakimi aleyhine ise, görülmekte olan davanın tabi olduğu temyiz dairesinde açılır.
Anılan maddede Adli Yargıda, Ağır Ceza Hakimleri, Devlet Güvenlik Mahkemesi Hakimleri, Yargıtay tetkik hakimleri ve üyeleri ile Askeri Yargı ve İdari Yargı Hakileri ve Yüksek Mahkeme Bakan ve Üyeleri aleyhine nerede dava açılacağı belirtilmemiştir. Ancak bu yasal bir boşluk olmayıp kıyas yolu ile sayılan yargı mensuplarının tabi olacağı usulü belirtmek mümkündür. Çünkü yasa genel olarak “Hakim” sorumluluğunu düzenlemiş olup, hakimleri görev alanına göre ayırmamıştır.
576.maddenin 1.fıkrasında davanın sabit olması halinde, zarar ve ziyan ile yargılama giderlerinin tahsiline hükmolunacağı 2.fıkrasında ise, davanın sabit olmaması halinde iddia sahibine para cezası ve dava edilen hakimin maddi manevi zarar ve ziyanına karşılık uygun bir tazminat hükmedileceği düzenlenmiştir. Burada önemli olan husus, davanın sabit olmaması halinde, davalı hakim talep etmese bile lehine tazminata hükmolunacağıdır.(2.HD.13.05.1975-499/4444)
Görüldüğü gibi, mevcut hukuk sisteminde ilke olarak, hakimin sorumluluğu kabul edilmiş olu, eksik ve yetersiz de olsa, genel dava koşularından faklı, daha katı şekil koşulları öngörülmüştür. Yasada iki yönden eksiklik mevcuttur.
a)Hakim aleyhine takip, hakimin huzursuzluğunu giderecek ölçüde katı koşulara tabi değildir. En alt kademede bir memur aleyhine bile tazminat davası Devlet aleyhine açılıp ceza davası da doğrudan açılmayıp lüzumu muhakeme kararı gerektiği halde, hakim aleyhine doğrudan dava açarak onu huzursuz etmek mümkündür. Nitekim Konya İdare Mahkemesinde görülen bedeli büyük bir ihale dosyasında, yürütmeyi durdurma kararı veren iki hakim aleyhine, esas karalarında görüşlerinden caydırmak veya esas karar katılmamalarını sağlamak sonucunu doğurabilecek şekilde anılan hükümlerden hareketle Yargıtay’da tazminat davası açılmıştır. Davacı, davasını kaybetmiştir. Ancak hakimlerin hiçbir huzursuzluk duymadığını söylemek de güçtür. Bu sebeple bu davanın açılabilmesi için kıdemli yargıçlardan oluşan bir kurulun iznini aramak gerekir.
b)Yasa, 1927 tarihli olduğundan, mevcut yargı sistemimizi karşılamamaktadır. Örneğin, İdari yargı hakimleri, Askeri Yargı Hakimleri, Yüksek Mahkeme hakimleri aleyhine nerede dava açılacağı, ancak içtihatlar ile ve kıyas yolu ile belirlenebilecektir.
-3-
4-HAKİM SORUMLUĞUNDA İDRİ HKİMLERİN
DURUMU VE HUMK.NUN 575/2.MADDESİNE
GÖRE İDARİ HAKİMELRE KARŞI NEREDE
DAVA AÇILABİLECEĞİ:
Anayasanın 140.maddesi ve 2802 Sayılı yasanın ilgili hükümleri gereği idari hakimleri de “Hakim” sınıfı içinde değerlendirildiği kuşkusuz olup, idari hakimler de tazminat sorumluluğu kapsamındadır. HUMK.nun 573.maddesinde sorumluluk halini düzenleyen 7 koşulun varlığının idari yargı hakimi içinde sorumluluk doğuracağı tereddütsüzdür. Esas problem (Eksiklik) idari hakimler aleyhine nerede dava açılabileceği konusundadır. Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunun 575.maddesinin 2.fıkrası, bu konuyu düzenlemiş olmakla birlikte, sadece Adli Yargının yapılanması dikkate alınarak düzenlenmiştir. İdari Yargının taşra teşkilatı (Yerel Mahkemeler) 1982 yılında kuruluş olup, adli yargının yapılanma şeklinden bambaşka bir yapıya sahiptir. Yerel İdari Mahkemeler, Bölge İdare Mahkemesi, İdare Mahkemesi ve Vergi Mahkemesinden oluşmaktadır. Bu mahkemelerin hepsi de bir başkan ve iki üyeden oluşan heyet Halide yargısal faaliyet yürütmektedirler. İdare ve vergi mahkemelerinde bazı hallerde tek hakimle de karar verilebilmektedir. Ayrıca bu Mahkemeler genel olarak bölge Mahkemesi Konumunda olup, birden fazla il yetki alanına girmektedir.
Yasa Adli Yargıya göre tespit yaparken, sulh hakimi, ilçe Asliye Hakimi ve İl Asliye Hakimi olarak ayrım yapmıştır.Oysa idari hakimlerin tümü il (Hatta bölge) hakimidir. Ayrıca Sulh ve Asliye Hakimleri tek hakim olarak görev yaparken, idari hakimler heyet halinde görev yapmaktadırlar. Yasada idari hakimlerin sorumluluk dışı bırakıldığı anlamına gelmeyeceği muhakkaktır. Bu duruda, yargı yerinin kıyas yolu ile belirlenmesi gerekir. Yukarıdaki tasnife göre kıyas yapınca idari hakimler ne İlçe Sulh Hakimi, ne İlçe Asliye hakimi ne de İl Asliye Hakimi konumundadır. Birden fazla ilde yetkili olup, bir başkan ve iki üyeli heyet haline çalıştıklarında Ağır Ceza Heyeti Konumundadırlar. Dolaysı ile Ağır Ceza re’isi ve hakimlerinin tabi olduğu usule tabi olmaları gerekir. Yine idari hakimlerin tek hakimle verdikleri kararlar sebebiyle de İl Asliye Hakiminin tabi olduğu usule tabi olması gerekir. Yasada Ağır ceza hakimlerinin durumu da düzenlenmemekle birlikte bu konu Yargıtay karaları ile belirlenmiştir. Halen Ağır Ceza Hakimlerine karşı açılan davalar 4.Hukuk Direnside görülmektedir. (4.Hukuk Dairesi 13.11.1995 gün ve K:1995/5872 sayılı kararı) Keza Asliye Ceza Hakimleri aleyhine açılan davalardan da yasanın lafzının aksine, esas davanın görüleceği temyiz dairesine (Ceza Dairesinde) değil, yine 4.Hukuk Dairesinde görüleceği bir içtihadı birleştirme kararıyla hükme bağlanmıştır. (İçtihadı Birleştirme Kurulu 25.31931 gün ve K:1931/35 sayılı kararı)
Bu veriler ışığında öncelikle idari hakimler (Bölge) hakimi olması ve heyet halinde görev yapmaları sebebiyle Ağır Ceza Hakimlerinin konumunda olduğu ve aleyhlerine il mahkemelerinde dava açılamayacağı kuşkusuzdur. Burada kıyas yaparken İdari Hakimler tamamen Ağır Ceza Hakimleri konunda değerlendirmekte yanlış olur. Zira Ağır Ceza Hakimleri aleyhine 4.Hukuk Dairesinde dava açılmaktadır. Mutlak kıyas yaparsak idari hakimler aleyhine de Yargıtay 4.Hukuk Dairesinde dava açılmasını kabul etmek gerekir. Oysa idari yargı ile adli yargı iki yarı uzman yargı kolu olup Anayasanın 140.maddesinde bu ayrım belirtilmiştir. İdari Hakimler aleyhine açılan davanın 4.Hukuk dairesi (veya başka bir Yargıtay dairesinde) görülmesi Anayasanın yaptığı bu ayrıma ve Danıştay’ın İdari Yüksek Mahkeme konumuna aykırı olur. Ayrıca çalışma koşulları çok farklı olduğundan, hakimin sorumluluğu belirlenirken sağlıklı değerlendirme yapılamaz.
Bu sebeple, yasanın getirdiği düzenlemenin lafzına göre çözüm bulunmalıdır. Yasanın
-4-
575.maddesinin 21.fıkrasında İl Asliye Hakimi aleyhine “…esas davanın tabi olduğu temyiz dairesinde rüyet olunur” denmektedir. Buna göre İdari Mahkemelerde görülmekte olan dava temyizen hangi Danıştay Dairesinde görülecek ise, tazminat davasına da o dairede bakılmalıdır. Buna Yasanın lafzı müsait olduğu gibi uzmanlık prensibi de bunu gerektirir. Çünkü yasa, esas davanın tabi olduğu temyiz dairesinden söz etmekte olup Yargıtay tabiri kullanılmamıştır. Ayrıca ilgili davadaki hakim hatalarını yine o davanın uzmanı olan daire daha sağlıklı takdir eder.
Sonuç olarak idari hakimlere karşı açılacak davanın, Danıştay’ın bir dairesinde görülmesi yasanın lafzına ve uzmanlık gereklerine ve de Anayasanın 140.maddesinde belirlenen Adli-İdari Yargı ayrımına uygun olacaktır.
Buna karşın, idari hakimlere karşı nerede dava açılması gerektiği konusunda Yargıtay’da da istikrarlı bir çözüm bulunmuş değildir. Konya İdare Mahkemesi Hakimleri aleyhine açılan ve yukarıda anılan davalarda, Yargıtay 4.Hukuk dairesince yerel mahkemenin Danıştay’ı görevli görerek verdikleri görev ret kararı bozularak dosya yerel mahkemeler gönderilmiş ve yerel mahkemelerin esastan verdikleri ret kararını onamıştır. Böylelikle İdari hakimlere karşı İl Asliye Hukuk Mahkemelerini yetkili kılmıştır. Oysa yanı şekilde bir başka idari hakim aleyhine doğrudan Yargıtay 4.Hukuk Dairesine açılan tazminat davası yerel mahkemeye gönderilmeyip esastan karara bağlanarak İdari Hakimlere karşı Yargıtay 4.Hukuk Dairesinde dava açılabileceğini kabul etmiştir. (4.H.D.24.12.1996 K.1996/12614)
Buna göre de, yasa hükmünün İdari Hakimler açısından doğru yorumlanmadığı, İdari Yargı hakilerinin görev alanının ve görev dışı fiillerinin sağlıklı değerlendirilmediği sonucu çıkmaktadır. Bu sebeple Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunun 573.maddesine göre İdari Hakimler aleyhine çılan davanın Danıştay ilgili Dairesinde görülmesi hem kanunun lafzına, hem de uzmanlığın gereği ve yargı kolları ayrımına uygun düşecektir.
5-SONUÇ VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ:
Hukuk devletinde, yetkinin olduğu yerde sorumluluk olması zorunludur. Sorumsuz yetki keyfiyet ve zulüm doğurur. Bu yetkiyi kullanan hakim de olsa sorumluluk hali olmalıdır. Ancak sorumluluğun takibi açık katı şekil koşullarına bağlı olmalıdır ki, bağımsız yargı ve hakim teminatı anlamsızlaşmasın ve korkak-ürkek hakimler sınıfı oluşmasın.
Bu Bağlamda;
A-Hakim soruluğu, mevcut yargı kollarının tümünü kapsayacak şekilde (Adli, İdari-Askeri ve Yüksek Yargıyı) yeniden düzenlemeli ve dava açma izin koşuluna bağlanmalıdır.
B-Mevcut Sistemde İdari Yargı hakimleri aleyhine Danıştay’da dava açılması olanaklı olup (Danıştay Özel bir daire belirleyebilir) içtihatların bu yönde oluşması sağlanmalıdır.
Osman ERMUMCU
Konya 1.İdare Mahkemesi Başkanı
32699
-5-