ANAYASA MAHKEMESİ’NDE YARGILAMANIN YENİLENMESİ
ANAYASA MAHKEMESİ’NDE
YARGILAMANIN YENİLENMESİ
Osman ERMUMCU
2009
İÇİNDEKİLER
Sayfa
KISALTMALAR…………………………………………………………………………………………… i
- GİRİŞ……………………………………………………………………………………………………….. 1
- ANAYASA YARGISI NEDİR………………………………………………………………….. 1
- ANAYASA MAHKEMESİ’NİN OLUŞUM SÜRECİ……………………………………. 1
- ANAYASA MAHKEMESİ’NİN KURULUŞU VE YAPISI…………………………… 2
- ANAYASA MAHKEMESİ’NİN GÖREVLERİ……………………………………………. 3
- Yasama Denetimi………………………………………………………………………………………… 3
a- İptal Davası……………………………………………………………………………………………….. 3
b- İtiraz Yolu…………………………………………………………………………………………………. 4
- Yüce Divan Görevi……………………………………………………………………………………… 5
- Parti Denetimi Görevi…………………………………………………………………………………. 5
- ANAYASA MAHKEMESİ’NİN TABİ OLDUĞU USUL……………………………… 6
- Genel Olarak……………………………………………………………………………………………… 6
- Yasama Denetiminde…………………………………………………………………………………… 6
- Parti Denetiminde………………………………………………………………………………………. 7
- Yüce Divan Görevinde………………………………………………………………………………… 8
III. YARGILAMANIN YENİLENMESİ……………………………………………………… 10
- KAVRAM OLARAK……………………………………………………………………………….. 10
- USUL YASALARINDA…………………………………………………………………………… 10
- Özel Hukuk Yargısında (HUMK)………………………………………………………………… 10
- İdari Yargıda (İYUK)………………………………………………………………………………… 12
- Ceza Yargısında (CMK)…………………………………………………………………………….. 14
IV.ANAYASA MAHKEMESİ’NDE YARGILAMANIN YENİLENMESİ……. 17
- YASAMA DENETİMİNDE……………………………………………………………………… 17
- YÜCE DİVAN GÖREVİNDE…………………………………………………………………… 17
- PARTİ DENETİMİNDE…………………………………………………………………………… 19
- Genel Olarak Parti Denetimi……………………………………………………………………… 19
- Yargılamanın Yenilenmesi Süreci……………………………………………………………….. 22
- Yargılamanın Yenilenmesi Usulü………………………………………………………………… 23
- AİHM KARARLARININ AYM’NE ETKİSİ………………………………………….. 24
- 4793 SAYILI KANUN’DAN (2003) ÖNCE……………………………………………….. 24
- 4793 SAYILI KANUN’DAN (2003) SONRA…………………………………………….. 25
- TÜRKİYE BİRLEŞİK KOMÜNİST PARTİSİ (TBKP) DAVASI……………………….. 26
- Karar Safhaları…………………………………………………………………………………………. 26
- Karar Gerekçesi ve Azlık Oyları…………………………………………………………………. 27
- HALKIN EMEK PARTİSİ (HEP) DAVASI…………………………………………………… 30
- Karar Safhaları…………………………………………………………………………………………. 30
- Karar Gerekçesi ve Azlık Oyları…………………………………………………………………. 30
- ÖZGÜRLÜK VE DAYANIŞMA PARTİSİ (ÖZDEP) DAVASI………………………….. 31
- Karar Safhaları…………………………………………………………………………………………. 31
- Karar Gerekçesi ve Azlık Oyları…………………………………………………………………. 31
- KARARLARIN TAHLİLİ…………………………………………………………………………….. 31
SONUÇ………………………………………………………………………………………………………. 36
KAYNAKÇA……………………………………………………………………………………………… 38
KISALTMALAR
ABD : Amerika Birleşik Devletleri
age : Adı geçen eser
agm : Adı geçen makale
AİHM : Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
AİHS : Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi
AY : Anayasa
AYM : Anayasa Mahkemesi
C : Cilt
CMK : Ceza Muhakemesi Kanunu
E : Esas Numarası
HUMK : Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu
İM : İdare Mahkemesi
İYUK : İdari Yargılama Usulü Kanunu
K : Karar Numarası
KHK : Kanun Hükmündü Kararname
KT : Karar Tarihi
md : Madde
RG : Resmi Gazete
s : Sayfa
SK : Sayılı kanun
Sy : Sayı
TCK : Türk Ceza Kanunu
- : Ve benzeri
YxHD : Yargıtay Nolu Dairesi
I. GİRİŞ
Bu incelemenin amacı, genelde Anayasa Mahkemesi’nde (AYM) yargılamanın yenilenmesi müessesesini özelde de; Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararları sebebiyle AYM’de yargılamanın yenilenmesi müessesesini incelemek ve mevcut örnekleri değerlendirerek varılan neticeleri tahlil edip kendi kanaatimizi belirtmektir.
Bu amaçla öncelikle AYM’nin kısa tarihçesi, görevlerinin neler olduğu, yapısı ve çalışma usulleri ortaya konulacak, bunun yanında Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) tanımlanıp, iç hukuktaki yeri ve AYM kararlarına yansıması ele alınıp, AİHM kararlarının yargılamanın yenilenme sebebi olarak AYM kararlarına etkisi incelenecektir. Bu bağlamda AYM’nin şu ana kadar bu konuda varmış olduğu üç tane karar tahlil edilecek ve bu kararlar değerlendirildikten sonra sonuç kısmında konuyla ilgili kanaatimiz dile getirilecektir.
II. ANAYASA YARGISI NEDİR
A. ANAYASA MAHKEMESİ’NİN OLUŞUM SÜRECİ
Hukuk devleti unsurlarından biri olan yasamanın yargısal denetimi genel olarak, kanunların Anayasaya uygunluğunun yargı organı tarafından denetimini ifade etmektedir. İlk defa Amerika Birleşik Devletleri Yüksek Mahkemesi’nin “Marbury/Madison” kararıyla başladığı kabul edilen anayasa yargısı, daha sonra bütün Avrupa’ya yayılmıştır[1].
Anayasa yargısı kavram olarak, doğrudan doğruya Anayasaya uygunlu sağlamak amacına matuf her türlü yargılama faaliyetidir. Bugün ağırlıklı olarak, başını ABD Yüksek Mahkemesi’nin çektiği ve (İngiltere hariç) Anglosakson sisteminde uygulanan “Yüksek Mahkeme Modeli” ve daha çok kıt’a Avrupa’sında karşımıza çıkan “Anayasa Mahkemesi Modeli” olmak üzere iki anayasa yargısı sistemi bulunmaktadır. Bazı yazarlar Portekiz ve Latin Amerika uygulamalarını dikkate alarak bir üçüncü sistem olarak”karma model”den de bahsetmektedir[2].
Anayasa Mahkemesi hukukumuza 1961 Anayasası ile girmiştir. 1924 Anayasası döneminde yasaların Anayasaya uygunluğu yalnız siyasal denetim yolu ile Meclis tarafından sağlanmış, yine bu dönemde, itiraz yolu ile Anayasaya aykırılık savları mahkemelerce ilgi görmemiştir[3].
Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) üç önemli görevi olmakla birlikte, bunlardan asli ve en önemli görevi diyebileceğimiz “yasama denetimi” görevi sebebiyle AYM’nin aslen Anayasa koruyucusu bir mahkeme olduğunu söylemek yanlış olmaz. AYM’nin diğer görevleri gerek fonksiyonel anlamda gerekse nitelik anlamında hep tartışılageldiği halde (parti denetimi ve Yüce Divan görevi) yasama denetimi görevi genel kabul görmüş bir görev alanıdır. Örneğin AYM’nin Yüce Divan görevi, üyelerinin pek çoğunun hukukçu olmaması, hukukçu olanların da yine çoğunun hakimlik geçmişi olmaması ve yine pek çoğunun ceza hukukçusu olmaması, kararlarına itiraz veya temyiz yolunun kapalı olması, yapılan işin aslında ceza yargılaması olup, AYM’nin ceza mahkemesi niteliği bulunmaması gibi sebeplerle AYM bu görevi hep tartışma konusu olmuştur. Yine, partilerin mali denetiminin mahkemenin bu konuda uzman ve yetkin olmadığı, bu denetimin basit ve teknik bir konu olup olağan mahkemeler veya Sayıştay’ca yapılabileceği dile getirilmektedir. Parti kapatma davaları ise, bizzat müessese olarak tartışılmakta ve hukuk devleti ilkesi ile bağdaşmadığı eleştirisi getirilmektedir.
Tüm bu eleştirilere rağmen, AYM yargı teşkilatımızda özel görevli ve çok yetkili bir mahkeme olup hukuk devletinin ve Anayasanın bir güvencesi olarak 1961’den bu yana mevcuttur.
Bütün bu örnekler gösteriyor ki, Anayasa Mahkemesi çok görevli bir kuruluştur. Anayasa Mahkemesi, sadece yargı hakkını kullanan bir yargı yeri değil, aynı zamanda Anayasanın bütünlüğünü koruyan, işlerliğini sağlayan, hukuk devletinin, temel hak ve özgürlüklerin koruyucusu olan bir organdır[4].
B. ANAYASA MAHKEMESİ’NİN KURULUŞU VE YAPISI
Anayasa Mahkemesi’nin kuruluşu, AY’nın 146. maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre AYM onbir asıl ve dört yedek üyeden oluşur. Üyeler; Cumhurbaşkanı tarafından, iki asıl, iki yedek üye Yargıtay’ın, iki asıl bir yedek üye Danıştay’ın, birer asıl üye Askeri Yargıtay’ın, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’nin ve Sayıştay’ın genel kurullarının kendi başkan ve üyeleri arasından üye tam sayılarının salt çoğunluğu ile her boş yer için gösterecekleri üçer aday içinden seçilir. Yine Cumhurbaşkanı bir asıl üyeyi ise Yüksek Öğretim Kurulunun kendi üyesi olmayan Yükseköğretim kurumları öğretim üyeleri içinden göstereceği üç aday arasından; üç asıl ve bir yedek üyeyi üst kademe yöneticileri ile avukatlar arasından seçer.
Yükseköğretim kurumlarından, üst kademe yöneticilerinden ve avukatlardan seçilecek üyelerin kırk yaşını doldurmuş olması ve mesleklerinde en az 15 yıl çalışmış olma koşulu vardır.
AYM asıl üyeleri arasından gizli oyla ve üye tam sayısının salt çoğunluğu ile dört yıl için bir başkan ve bir başkanvekili seçilir ve süresi bitenler yeniden seçilebilir. AYM üyeleri, asli görevleri dışında resmi veya özel hiçbir görev alamazlar.
Bu üye profilinden hareketle, AYM’nin teknik anlamda bir mahkeme olduğunu söylemek güçtür. Çünkü üyelerinin pek çoğu yargı yerleri dışından ve yargıç niteliği olmayan görevliler arasından seçilmektedir (Sayıştay, YÖK, kamu görevlileri ve avukatlar).
C. ANAYASA MAHKEMESİ’NİN GÖREVLERİ
Anayasa Mahkemesi’nin görev ve yetkileri Anayasanın 148. maddesinde belirlenmiştir. Buna göre AYM’nin görevleri üç ana başlıkta toplamak mümkündür:
1. Yasama Denetimi
Bu görev (ve yetki) AYM’nin en bilinen genel görevidir ve genel olarak yasama faaliyetlerinin AY’ya uygunluk denetimini içerir. Bu yetki uyarınca AYM, kanun, Kanun Hükmünde Kararname ve Meclis içtüzüğünün AY’ya uygunluk denetimini yapar. AYM’nin bu görevi yapması için resen hareket etme olanağı bulunmayıp uyuşmazlığın ihtilaf olarak AY’da sayılan yetkili birimlerce önüne getirilmesi gerekir. Bu sebeple AYM’ne pasif (edilgen) denetim mercii denilebilir. AYM’nin önüne ihtilafın gelmesi ise iki şekilde olabilmektedir:
a- İptal Davası
Kanun, Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ve Meclis içtüzüğünün şekil ve esas bakımından AY’ya aykırılığı iddiasıyla Cumhurbaşkanı, iktidar veya muhalefet partileri Meclis grupları ile Meclis üye tam sayısının en az beşte biri tarafından iptal davası açılabilir. İktidar koalisyondan oluşuyorsa, dava hakkını en çok üyeye sahip olan parti kullanır.
AYM’nin yasama denetiminin istisnaları ise şu şekilde sıralanabilir:
aa- Uluslararası andlaşmalar[5],
bb- Olağanüstü hal, sıkıyönetim ve savaş halinde Cumhurbaşkanının başkanlık ettiği Bakanlar Kurulu tarafından çıkarılan KHK’ler[6],
cc- Devrim yasaları[7],
dd- AY’nın geçici 15. maddesi uyarınca, 12 Eylül 1980 tarihi ile Meclis başkanlık divanı oluşturuluncaya kadarki sürede çıkarılan kanun ve KHK ile 2324 sayılı kanun uyarınca alınan karar ve tasarruflar da AYM denetimi dışında tutulmuş iken 2001 yılında AY’da yapılan değişiklikle bu engel kaldırılmıştır.
Bunun yanında, bir kodifikasyon faaliyeti olmamakla birlikte, yine meclis tasarrufu olan, yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına veya milletvekilliğinden düşmeye ilişkin kararlara karşı, Anayasa veya İçtüzüğe aykırılık nedeni ile Anayasa Mahkemesi’ne başvurma olanağı tanınmıştır[8].
b- İtiraz Yolu
AYM’nin yasama denetimi yaparken ihtilafın önüne getirilmesinin ikinci yolu ise AY’nın 152. maddesinde düzenlenen; Anayasaya aykırılığın diğer mahkemelerce ileri sürülmesidir.
Buna göre; bir davaya bakmakta olan bir mahkeme (yerel mahkeme veya yüksek mahkeme olabilir) resen gerek görürse veya tarafların bu yöndeki iddiasını ciddi bulursa, ihtilafa uygulanacak olan kanun veya KHK’nin iptali istemiyle AYM’ne gidebilir.
İtiraz yolunun işletilme süreci özet olarak şu şekilde sıralanabilir:
aa- Usulüne uygun açılmış derdest bir dava olmalıdır.
bb- Davaya uygulanacak yasanın (veya KHK) AY’ya aykırılığına mahkemece resen karar verilmeli veya tarafların bu konudaki iddiası ciddi bulunmalıdır.
cc- AYM’nin ihtilafın kendisine gelmesinden sonra 5 ay içinde karar vermesi beklenilmeli, aksi takdirde mevcut mevzuata göre karar verilmelidir.
dd- Esas hakkında karar verilinceye kadar AYM’den karar gelirse yine bu karara uyulmalıdır.
ee- AYM talebi reddederse aynı konuda 10 yıl boyunca AYM’ne müracaat edilmemelidir.
2. Yüce Divan Görevi
AYM’nin görev ve yetkileri arasında AY’nın 148. maddesinin son fıkrasında Yüce Divan görevi düzenlenmiştir. Buna göre AYM, Cumhurbaşkanını, Bakanlar Kurulu üyelerini, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay, Askeri Yargıtay, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi başkan ve üyelerini, Başsavcılarını, Cumhuriyet Başsavcı vekilini, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu ve Sayıştay başkan ve üyelerini görevleriyle ilgili suçlardan dolayı Yüce Divan sıfatıyla yargılar.
Bilindiği üzere Anayasa Mahkemesi, Anayasanın 148. ve 149. maddelerine istinaden, bir ceza mahkemesi olarak Yüce Divan sıfatıyla yaptığı yargılamalarda, 1949 sayılı kanunun 35. maddesi gereğince yürürlükteki kanunlardan CMK hükümlerini uygular. Bu davalarda, Anayasanın 148/3. maddesinde sayılan ve 2949 sayılı kanunun 18(3). Maddesinde aynen tekrarlanan kişiler kendilerine isnat olunan suç veya suçlar nedeniyle ve sanık sıfatıyla yargılandığından bu davaların bir ceza yargılaması olduğu konusunda şüphe yoktur[9].
3. Parti Denetimi Görevi
Anayasa Mahkemesi’nin kuruluşu, görev ve yetkileri bir bütün olarak AY’nın “Yargı” başlıklı üçüncü bölümünün II numaralı bendinde, “Yüksek Mahkemeler” başlığı altında düzenlenmiştir. AYM’nin görev ve yetkilerini düzenleyen 148. maddesinin son fıkrasında “Anayasa Mahkemesi, Anayasa ile verilen diğer görevleri de yerine getirir” hükmü düzenlenmiş olup, bu hükmün uyarınca, AYM’nin diğer görevlerine AY’nın başka maddelerinde yer verilmiştir. Nitekim AY’nın 69. maddesinde, AYM’ne, siyasi partilerin mali denetimi ve parti kapatma davalarına da yer verilmiştir. AY’nın 69. maddesinin 3. fıkrası uyarınca AYM partilerin mal varlıkları, gelir ve giderlerinin kanuna uygunluğunun tespit ve denetimini yapar. Yine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın açtığı davada, partilerin kapatılmasını kesin olarak karara bağlar.
D. ANAYASA MAHKEMESİ’NİN TABİ OLDUĞU USUL
1. Genel Olarak
AYM’nin çalışma ve yargılama usulü genel olarak AY’nın 149. maddesinde belirlenmiştir. Anılan maddenin ilk iki fıkrasında toplantı ve karar nisabına, öncelikle bakılacak davalara yer verilmiş olup, 3. fıkrasında “yargılama usullerinin kanunla, çalışma esasları ve üyeleri arasındaki işbölümünün kendisinin yapacağı içtüzükle düzenleneceği” hükmüne yer verilmiştir. Maddenin devamı fıkralarında, Yüce Divan davaları dışındaki işlerin dosya üzerinde inceleneceği, gerekli görürse ilgililerin sözlü açıklamalarının dinleneceği, parti kapatma davalarında, parti genel başkanı ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın savunmasının dinleneceği düzenlenmiştir.
Görüldüğü üzere AY ayrıntılı yargılama usulü düzenlemediği gibi yargılama usulüne ilişkin kanunlara da atıfta bulunmamış, ancak yargılama usulünün kanunla düzenleneceğini belirlemiştir.
2. Yasama Denetiminde
AY’nın 149. maddesi uyarınca 2949 sayılı kanunda Anayasanın kuruluş ve yargılama usulleri düzenlenmiştir. 2949 sayılı kanunun 18. maddesinde AYM’nin görev ve yetkileri 19. maddesinde iptal davası açılamayacak haller, 20. maddesinde iptal davası açmaya etkili olanlar, 21. maddesinde şekil bozukluğuna dayalı iptal davası ve sınırı, 22. maddesinde iptal davası açma süresi, 23. maddesinde uluslararası andlaşmaların iptal davasına konu edilemeyeceği, 24. maddesinde inkılap kanunlarının iptali istemiyle dava açılamayacağı, 25. maddesinde (mülga) 26. maddesinde iptal davasında temsil, 27. maddesinde iptal davası açılmasında uyulması gereken esaslar, 28. maddesinde itiraz yoluyla mahkemelerce gönderilen işlerde uyulacak hususlar, 29. maddesinde AYM’nin itiraz gerekçesi ile bağlı olmadığı hüküm altına alınmıştır. Buraya kadar olan maddeler, (hemen hemen AY’da da düzenlenen) şekil ve usul hükümleriyle ve denetimin sınırlarıyla ilgilidir. Kanun’un 30. maddesinde mahkemenin Yüce Divan davası dışındaki işleri dosya üzerinde inceleyeceği ve gerek görürse ilgilileri dinleyeceği ve partilerin mali denetiminde Sayıştay’dan yardım sağlayacağı, 31. maddesinde tebligat usulü, 32. maddesinde vekille temsil usulü yer almıştır.
Kanun’un sekizinci bölümünde ise yargılama usulüne ilişkin müşterek hükümlere yer verilmiştir. Buna göre; kanunun 41. maddesinde, toplantı nisabı ve şekli, 42. maddesinde toplantının gizliliği ve karar nisabı, 43. maddesinde tüm kişi ve kurumlardan bilgi ve belge toplama yetkisi, 44. maddesinde iç tüzükle düzenlenecek haller, 45. maddesinde icabsız dilekçenin reddi, 46. maddesinde AYM hakimlerinin bakamayacağı dava ve işler, 47. maddesinde hakimlerin reddi, 48. maddesinde red talebinin reddi, 49. maddesinde çekinme halleri, 50. maddesinde yersiz red istemleri, 52. maddesinde harç ve resimden muafiyet, 53. maddesinde AYM kararlarının tebliği, yazımı, açıklanması, yürürlüğü ve geçmişe yürümezliği, 54. maddesinde yayımı ve bağlayıcılığı, 55. maddesinde hakimlerin görevle ilgili suçlarda uygulanacak usul, belirlenmiştir. Görüldüğü üzere, kanunda yargılamaya ilişkin hükümlere yer verilmiş olup, doğrudan diğer yargılama usulüne atıfta bulunulmamıştır.
Bu sebeple, AYM yasama denetimi yaparken AY’da ve 2949 sayılı yasa ile İçtüzükte belirlenen usul hükümleri dışında diğer yargılamaya ilişkin usul kanunlarıyla bağlı değildir. Her ne kadar Meclis içtüzüğünün 2/1. maddesinde “Mahkeme çalışma esasları ve usulleri hakkında kanunlarda ve içtüzükte hüküm bulunmayan hallerde genel hukuk kuralları uygulanır” hükmü mevcut ise de, bu ilke sadece “Mahkemenin çalışma usullerinde” geçerlidir. Çünkü AY’nın 149/3. maddesi uyarınca “yargılama usulleri kanunla belirlenecek” olduğundan, içtüzüğün yönlendirmesiyle yargılama usulüne ilişkin genel hukuk kuralları (HUMK, CMK, İYUK) hükümleri uygulanmaz.
AYM’nin denetimine tabi olan bir diğer yasama faaliyeti ise AY 85. maddesinde düzenlenen dokunulmazlığın kaldırılması ve milletvekilliğinin düşmesi konusunda verilen kararlardır. AY’nın 85. maddesinde bu konuda sadece 7 günlük başvuru süresi ile 15 günlük karar süresi ile ilgili usul hükmüne yer verilmiş olup, bu konuda yukarıda sayılan genel usul kuralları geçerlidir.
3. Parti Denetiminde
Anayasa’nın 69. maddesinde siyasi partilerin uyacakları esaslar düzenlenirken, 3.fıkrada siyasi partilerin denetimi sonucu verilecek yaptırımların kanunla gösterileceği, parti kapatma davalarında vereceği kararların kesin olduğu, partinin hangi hallerde kapatılacağı veya uygulanacak diğer müeyyideler ve sonuçları düzenlenmiş olup, ayrıca uygulanacak yargılama usulü belirlenmemiştir.
Bu sebeple gerek AY’nın AYM’ni düzenleyen maddelerinde gerekse 2949 sayılı kanunda düzenlenen ve yukarıda ifade edilen hükümler burada da geçerlidir.
Ancak parti kapatma davalarında, iptal davalarından farklı olarak 33. maddede farklı ve özel bir hükme yer verilmiştir[10]. Buna göre parti kapatma davaları “Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu uygulanmak suretiyle” karara bağlanır. Bu hüküm, esas inceleme konumuz olan “AYM’de yargılamanın yenilenmesi” müessesesinin uygulanıp uygulanamayacağı tartışmasında önemli bir argüman oluşturmaktadır.
Çünkü parti kapatma davalarının hukuki niteliği (ceza davası olup olmadığı) tartışma konusu olup, bu tartışmada anılan hüküm “ceza davası olduğunu” savunanların en önemli dayanak noktasıdır. Nitekim bir görüşe göre “…dolayısıyla, uygulanması istenilen maddelerin ceza kuralı niteliğinde oluşları ve davanın CMK’ya göre yürütülmesi”, “parti kapatma” davasının cezai yönlerini açıkça ortaya koymaktadır[11]. Bazı yazarlar ise bu davaların ceza davası niteliğinde olmadığını savunmaktadır. Buna göre bu kararlar, bir siyasi partinin anayasal hakları ihlal ettiğine dair bir tespit niteliğindedir[12].
Parti kapatma davasının niteliği ne olursa olsun, bu davada AYM Ceza Muhakeme Usulü’ne göre yargılama yapmakta olup, yargılamanın yenilenmesi müessesesinin de bu bağlamda ele alınması gerektiği kuşkusuzdur.
4. Yüce Divan Görevinde
AYM’nin bir diğer önemli görevi AY’nın 148. maddesi uyarınca bazı üst düzey Devlet görevlilerini görevleri ile ilgili suçlardan dolayı Yüce Divan sıfatıyla yargılamasıdır. AYM bu görevi ifa ederken, 2949 sayılı kanunun 7. bölümünde düzenlenen “Yüce Divan Sıfatıyla Bakılan İşlerde Usul” hükümlerini uygular. 2949 SK’nun 35. maddesi, AYM’nin yüce divan sıfatıyla çalışırken, yürürlükteki kanunlara göre duruşma yapıp karar vereceği hükme bağlamıştır. Burada, “yürürlükteki kanunlar” hem çok geniş hem de muğlak bir ifadedir. Buna göre AYM tüm usul kanunları hükümlerinden yararlanabileceği gibi, usul kanunlarında düzenlenen tüm yargılama ilkelerinin ve kanun yollarının bu yargılamada da geçerli olacağı akla gelebilir. Ancak yasanın lafzına bağlı kalınırsa, “yürürlükteki kanunlara göre, Yüce Divan görevi yapılırken duruşma usulü ve hüküm verilinceye kadarki safhada diğer usul kanunları (özellikle CMK) geçerli olup, sonrasında diğer kanunlarda düzenlenen müesseseler geçerli olmayacaktır (temyiz, karar düzeltme, kanun yararına bozma, yargılamanın yenilenmesi gibi). Çünkü hem AY’nın 148/5. maddesi uyarınca “Yüce Divan kararları kesindir” hem de; AY’nın AYM’ne vermediği rolün, yasanın da açıkça düzenlememesine rağmen kıyas yoluyla ihdası Anayasa koruyucunun yerine geçmek olur.
Ancak bunun aksine düşünceler de mevcuttur. Bir görüşe göre “…kişilerin kendilerine isnat olunan suç ve suçlar nedeniyle ve sanık sıfatıyla yargılandığından bu davaların bir ceza yargılaması olduğu konusunda şüphe yoktur. Bu sebeple Anayasa Mahkemesi’nin Yüce Divan sıfatıyla vermiş olduğu kararlar aleyhine, Ceza Mahkemesi Hukukunda kesin olan ceza mahkemesi kararları için öngörülmüş olan yargılamanın yenilenmesi yolunun kullanılması mümkün olmalıdır”[13]. Bu görüş karşısında ileri sürülen en önemli engel ise elbette AY’nın 148. maddesinde düzenlenen “Yüce Divan kararlarının kesin olduğu” hükmüdür. Ancak bu kesinliğin mutlak olmadığını savunan düşünceler de vardır. Bu görüşe göre: Anayasadaki “kesin olarak karara bağlanır” ifadesini, Anayasa Mahkemesi kararının (temyiz, karar düzeltme gibi) başka bir merci önüne götürülememesi şeklinde anlamak gerekir. Anayasa Mahkemesi’nin parti kapatma davaları ile Yüce Divan yargılamalarındaki özel konumu ve tek yetkili olması, başka mahkemelerle altlık-üstlük ilişkisinin bulunmaması bu sonucu doğurur[14].
Netice olarak AYM’nin Yüce Divan görevi yaparken uygulayacağı usule ilişkin bir kısım hükümler 2949 sayılı yasanın yedinci bölümünde 35 ve devamı maddelerinde düzenlendiği gibi, en azından tartışmasız şekilde duruşma ve hüküm safhasında “yürürlükteki kanunlara” göre karar verir. Yapılan iş bir ceza yargılaması olduğu için de bu kanunların başında CMK gelmektedir.
III. YARGILAMANIN YENİLENMESİ
A. KAVRAM OLARAK
Yargılamanın yenilenmesinin değişik tanımları mevcut olmakla birlikte tüm tanımların ortak paydası “olağanüstü kanun yolu” olmasıdır.
Bir tanıma göre, “yargılamanın iadesi bazı ağır yargılama hatalarından ve noksanlıklarından dolayı, maddi anlamda kesin hükmün bertaraf edilmesini ve daha önce kesin hükme bağlanmış olan bir dava hakkında yeniden yargılama ve inceleme yapılmasını sağlayan fevkalade bir kanun yoludur”[15]. Bir başka tanıma göre, “yargılamanın yenilenmesi, Danıştay ile bölge idare, idare ve vergi mahkemelerince verilen nihai kararların, sebep ve şartlarını kanunun gösterdiği, hallerin varlığı halinde yeniden yargılama yapılarak değiştirilmesine ve yeni bir karar verilmesine imkan sağlayan olağanüstü bir kanun yoludur”[16]. Bir başka tanıma göre de, “Bir ceza uyuşmazlığını sonuçlandıran kesin hükümlerde çeşitli nedenlerle adli hata yapılmış olması mümkündür. Bir hüküm, işin gerçeğine aykırı olarak sanık lehine veya aleyhine sonuç doğurmuşsa bir adli hata var demektir… İşte ceza yargılamasının yenilenmesi hatalı kesim hükümlerin ortadan kaldırılması imkanını veren bir yol olarak kabul edilmiştir”[17].
B. USUL YASALARINDA
1. Özel Hukuk Yargısında (HUMK)
Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nda yargılamanın yenilenmesi 445-454. maddeler arasında düzenlenmiştir.
Yargılamanın iadesi yolu ancak maddi anlamda kesin hüküm teşkil eden kararlar için açıktır, maddi anlamda kesin hüküm olmayan kararlara karşı yargılamanın iadesi yoluna başvurulamaz[18].
Yargılamanın yenilenmesi sebepleri kanunun 445. maddesinde tahdidi olarak sayılmıştır.
a- Karardan sonra yeni bir senet veya belgenin ele geçirilmiş olması,
b- Hükme esas alınan senedin sahte olduğunun sonradan anlaşılması,
c- Hükme esas alınan bir ilamın kesin bir hükümle ortadan kaldırılmış olması,
d- Tanıklığı hüküm kurulmasında etkili olan bir tanığın hükümden sonra yalan tanıklıktan mahkum edilmiş olması,
e- Bilirkişinin kasten gerçeğe aykırı beyanda bulunduğunun bir mahkeme hükmü ile sabit olması,
f- Lehine hüküm verilen tarafın, yalan yere yemin ettiğinin kendi itirafı veya yazılı delil ile sabit bulunmuş olması,
g- Lehine hüküm verilen tarafın hükme etkisi olan bir hile kullanmış olması,
h- Vekil veya temsilci olmayan kişiler huzuru ile davanın görülüp hükme bağlanmış bulunması,
ı- Davaya bakması yasak olan bir hakim tarafından davaya bakılmış ve hüküm verilmiş olması,
i- Tarafları, dava sebebi ve konusu aynı olan bir dava hakkında birbirine aykırı kesinleşmiş iki hüküm bulunması,
j- Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kesinleşmiş kararı.[19]
Bu sayılan hallerde davanın tarafları yargılamanın yenilenmesini isteyebilir. Bir görüşe göre, “Yargılamanın iadesi yoluna başvurmakta hukuki yararı olan taraf, yargılamanın iadesini isteyebilir. Hüküm lehine olan tarafın, yargılamanın iadesi yoluna başvurmakta hukuki yararı yoktur, bu yola ancak hüküm aleyhine olan taraf başvurabilir”[20].
Kanunun anılan maddelerinde, yargılamanın yenilenmesini isteme süresinin hak düşürücü süre olduğu, hükmü vermiş olan mahkemeden isteneceği, vekil istemişse açık bir yetkinin bulunması gerektiği, doğru olmayan talebin reddi halinde para cezası verileceği, talepte gösterilen sebebin doğru olması halinde dava hakkında yeni bir karar verileceği kuralı düzenlenmiştir.
Yargılamanın yenilenmesi talebinin 445. md.’nin 1, 7, 11. bendlerde yazılı sebeplerden birine dayanması halinde mahkeme iki şekilde karar verebilir:
- a) Mahkeme yargılamanın iadesi sebebinin doğru olmasına rağmen eski hükmü doğru bulur; yani yargılamanın iadesi sebebini hükme etkili bulmaz. Bu halde mahkeme, eski kararını tasdik eder.
- b) Mahkeme, eski hükmün kısmen veya tamamen değiştirilmesi kanısına varırsa, eski hükmü kısmen veya tamamen değiştirir.
Yargılamanın iadesi talebi HUMK’un 445. maddesinin 8, 9 ve 10. bendlerinden birine dayanması halinde yargılamanın iadesi talebindi kabul eden mahkeme, başkaca tahkikat yapmadan, hakkında yargılamanın iadesi istenen hükmün iptaline karar verir[21].
Yargılamanın yenilenmesi sebeplerinin sayıldığı maddenin 11. bendinde “Hükmün, İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmenin veya Ek Protokollerin ihlali suretiyle verildiğinin, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kesinleşmiş kararıyla tespit edilmiş olması” hali düzenlenmiştir. Her ne kadar yukarıda anılan düşünceye göre (KURU, ARSLAN, YILMAZ) bu durumda da mahkemenin yeninden yargılama yapmakla birlikte, yargılamanın iadesi sebebini yeniden değerlendirip talebi reddedebileceği ifade edilmişse de diğer usul yasalarında da (CMK ve İYUK) aynen yer alan bu koşulun, mutlak kabul sebebi sayılıp sayılmayacağı tartışmalıdır. Nitekim esas inceleme konumuz da bu koşulun Anayasa yargısına etkisi olup, AYM’nin konuyla ilgili üç kararında yukarıda anılan görüşün benimsendiğini görmekteyiz[22].
2. İdari Yargıda (İYUK)
İdari yargı için yargılamanın yenilenmesi sebepleri İYUK’un 53. maddesinde sayılmıştır. Yargılamanın yenilenmesi sebepleri maddede açıkça sayılmış olup, kanunda gösterilen bu sebepler dışında başkaca bir sebebe dayanılarak yargılamanın yenilenmesi isteminin kabulüne ve eski kararın kaldırılarak yeni bir karar elde edilmesine imkan bulunmamaktadır[23]. Bu yasada belirtilen yargılamanın yenilenmesi nedenleri iki eksiği ile Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nda belirtilen yargılamanın yenilenmesi nedenlerinin aynıdır[24]. Yasada sayılan yargılamanın yenilenmesi nedenleri (mealen) şunlardır:
a- Karardan sonra yeni bir belgenin ele geçirilmiş olması,
b- Hükme esas alınan belgenin sahte tebliğinin sonradan anlaşılması,
c- Hükme esas alınan bir ilamın kesin bir hükümle ortadan kalkmış olması,
d- Bilirkişinin kasten gerçeğe aykırı beyanda bulunduğunun mahkeme kararıyla belirlenmesi,
e- Lehine karar verilen tarafın karara etkisi olan bir hile kullanmış olması,
f- Vekil veya kanuni temsilci olmayan kimseler ile davanın görülüp karara bağlanmış bulunması,
g- Çekinmeye mecbur olan başkan, üye veya hakimin katılmasıyla karar verilmiş olması,
h- Tarafları konusu ve sebebi aynı olan bir dava hakkında verilen karara aykırı yeni bir kararın verilmesine neden olabilecek kanuni bir dayanak yokken, aynı mahkeme yahut başka bir mahkeme tarafından önceki ilanın hükmüne aykırı bir karar verilmiş bulunması,
ı- Hükmün, AİHS’nin veya Ek Protokollerin ihlali suretiyle verildiğinin AİHM’nin kesinleşmiş kararıyla tespit edilmiş olması[25].
Yargılamanın yenilenmesi isteminde bulunma yetkisi, asıl davanın taraflarına aittir. Davanın taraflarından olmayan bir kimse, yargılamanın yenilenmesi isteminde bulunamaz. Davanın taraflarından, yargılamanın yenilenmesinde hukuksal menfaati olan taraf, yargılamanın yenilenmesi isteminde bulunabilir. Yararına karar alınmış taraf yargılamanın yenilenmesi yoluna gidemez[26]. Gerek HUMK gerek İYUK için ileri sürülen bu görüş tartışmalıdır. Çünkü, “lehine hüküm verilen taraf” her zaman net olmayabilir veya lehine hüküm verilen taraf da, yargılamanın yenilenmesinde hukuki, sosyal, siyasi yarar umabilir. Bu sebeple “taraflar”ın yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunma hakkı olduğunu kabul etmek gerekir.
İYUK’un 55. md.’de de yargılamanın yenilenmesine (ve kararın düzeltilmesine) ilişkin özel hükümlere yer verilmiştir. Buna göre, yargılamanın yenilenmesine görevli mahkemece karar verileceği, istemin kanunda yazılı sebeplere dayanmıyorsa reddedileceği, duruşmanın mahkemenin takdirinde olduğu hükmüne yer verilmiştir.
HUMK’da olduğu gibi burada da AİHM kararı yargılamanın yenilenmesi sebebi sayılmış olup, mutlak yenilenme (kaldırma) sebebi mi yoksa sadece yeniden değerlendirme sebebi mi sayılacağı tartışmalıdır. Bunun yanında, 2577 sayılı yasaya yapılan ekleme ile birlikte uygulamaya dönük geçici 3. md. Eklenmiştir. Bu maddeye göre, yasanın yürürlüğüne kadarki kesinleşen kararlar ile yasanın yürürlüğünden sonra yapılacak başvurular yargılamanın yenilenmesi sebebi sayılmıştır. Ancak yasanın; kanun yürürlüğe girmeden AİHM’ye başvurup kesin kararı kanunun yürürlüğünden sonra alanların başvuru hakkını düzenlemediğini düşünen Diyarbakır 1. İdare Mahkemesi hükmün bir kısmının iptali için AYM’ne başvurmuştur[27].
3. Ceza Yargısında (CMK)
Mülga Ceza Mahkemeleri Usulü Kanunu döneminde, kanunda açıklık bulunmadığından, yargılamanın yenilenmesinin bir kanun yolu olup olmadığı tartışılmalıydı. Nitekim bir anlayış, muhakemenin yenilenmesi ile kanun yolu arasında başvuru zamanı, şekli ve inceleme usulü yönünden benzerlik bulunmadığını, bu iki müessese arasında sadece amaç yönünden bir benzerlikten söz edilebileceğini, dolayısıyla yargılamanın yenilenmesinin bir kanun yolu değil, sadece kesin hükümlere karşı kabul edilmiş “hukuki bir vasıta” (hukuki bir çare olduğunu) savunuyordu[28].
Diğer bir anlayış ise, Mülga Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun yargılamanın yenilenmesini bir kanun yolu olarak adlandırmamış olmasına rağmen, temel niteliklerini göz önünden bulundurarak, bunun bir kanun yolu olduğunu savunuyordu[29].
Yürürlükteki Ceza Muhakemesi Kanunu, yargılamanın yenilenmesini kanun yolu olarak, hatta olağanüstü kanun yolu olarak nitelendirmek suretiyle bu tartışmalara son vermiştir[30]. Yargılamanın yenilenmesinin bir kanun yolu olup olmadığı tartışması bir tarafa, AİHM kararlarının yargılamanın yenilenmesi sebebi sayılması CMUK döneminde 4771 sayılı kanunda gerçekleşmiştir[31].
04/12/2004 tarih ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 311. md.’de hükümlü lehine yargılamanın yenilenmesi nedenleri şu şekilde sayılmıştır (mealen):
a- Hükme etkileyen bir belgenin sahteliğinin anlaşılması,
b- Tanık veya bilirkişinin hükmü etkileyecek biçimde hükümlü aleyhine beyanda bulunduğunun anlaşılması,
c- Hükme katılan hakimin görevini yapmada kusur işlemiş olması,
d- Hükmün dayanağı olan hukuk mahkemesi hükmünün başka bir hükümle ortadan kalkması,
e- Sanığın daha hafif bir ceza alması veya beraati sonucunu doğurarak yeni deliller ortaya konulması,
f- Ceza hakiminin AİHS veya Ek Protokollerin ihlali suretiyle verildiğinin hükmün bu aykırılığa dayandığının AİHM’nin kesinleşmiş kararıyla tespit edilmiş olması.
Yasa hükmünün 2. fıkrası uyarınca, AİHM kararlarının yargılamanın yenilenmesi sebebi yapılması 04.02.2003 tarihinde kesinleşmiş ve bu tarihten sonra yapılan başvurular üzerine verilecek kararlar hakkında uygulanır.
Bu hükme göre, bir milat belirlenmiş olup, CMK uygulamasında, 04.02.2003 tarihinde kesinleşmiş kararlar ile bu tarihten sonraki başvuru üzerine verilecek kararlar kapsam dahilinde alınmıştır. İYUK’daki çelişki burada da mevcut olup, 04.02.2003’ten önce müracaat edilip 04.02.2003’ten sonra kesinleşen kararlar bu hakkın dışında kalmıştır. Burada yasa koyucunun gayesinin, bu şekilde önemsiz bir istisna yaratmak olmayıp dilbilgisi-cümle kurgusu hatasıyla bu sonucun doğduğunu düşünmekteyiz. Diyarbakır 1. İM’in AYM’ne yaptığı başvurunun aynısını bir ceza mahkemesinin de yapabileceği düşünülmektedir.
Yasanın 314. md.’de de sanık veya hükümlünün aleyhine yargılamanın nedenleri sayılmıştır. Bunlar (mealen):
a- Sanık veya hükümlü lehine kullanılan bir belgenin sahte olduğunun anlaşılması,
b- Hükme katılan hakimin sanık veya hükümlü lehine hareket ettiğinin anlaşılması,
c- Sanık beraat ettikten sonra suçla ilgili olarak hakim önünde güvenilebilir şekilde ikrarda bulunmuş olması.
Bu hallerin varlığı iddiasıyla yargılamanın yenilenmesi talebi hükmü veren mahkemeden istenir. 381. md. Uyarınca mahkeme önce yenileme isteminin kabule değer olup olmadığına karar verir. Mahkeme istemi yerinde bulursa delillerin toplanmasına geçilir. Kanunun 321. md. Uyarınca da, ileri sürülen iddialar doğrulanamaz veya yeni elde edilen delil ve durumların önceki karara hiçbir etkisi olmadığı anlaşılırsa istemin esassız olması nedeniyle duruşma yapılmaksızın talep reddedilir. Aksi halde mahkeme yargılamanın yenilenmesine ve duruşmanın açılmasına karar verir. 322. md.’de sayılan hallerde ise duruşma yapılmaksızın yenileme talebi hakkında karar verir. 323. md. Uyarınca da, mahkeme yeniden yapılacak duruşma sonunda; önceki hükmü onaylar veya hükmün iptali ile dava hakkında yeniden hüküm verir.
Yargılamanın yenilenmesi davası üzerine yapılan yargılamanın sonunda verilen son kararlara karşı olağan kanun yoluna başvurulabilir[32].
IV. ANAYASA MAHKEMESİ’NDE YARGILAMANIN YENİLENMESİ
A. YASAMA DENETİMİNDE
Yukarıda da izah edildiği üzere, AYM’nin yasama denetiminde uygulayacağı kurallar genel olarak AY’da ve özel olarak da 2949 sayılı yasa ile İçtüzük’te belirlenmiştir. Bunun dışında AY’da ve yasada, diğer yargılama usulüne ilişkin kanunlara atıfta bulunulmamış olup, ayrıca yargılamanın yenilenmesi müessesesine de yer verilmediğinden, AYM’nin yasama denetimi niteliğinde kararlarında yargılamanın yenilenmesi yolu bulunmamaktadır.
AYM’nin asli görev olarak baktığını söyleyebileceğimiz iptal-itiraz davaları bakımından yargılamanın yenilenmesi yoluna gidilmesinin mümkün olmadığı ortadadır. Çünkü bu yolla yapılan anayasal denetimi, bir inceleme veya uygunluk denetimi olarak kabul etmek gerekeceğinden, bunun dava niteliğinde olmadığı açıktır. Nitekim AYM’de bu denetim sırasında kendini davaya bakan mahkeme olarak görmemektedir[33].
Bu değerlendirme ve neticeyi yasama denetimi içinde sayabileceğimiz dokunulmazlığın kaldırılması ve milletvekilliğinin düşmesi ile ilgili kararları için de geçerli saymak gerekir. Çünkü, bu kararlarla ilgili olarak da AY ve Yasada yargılamanın yenilenmesi yolu düzenlenmediği gibi, bu konuyla ilgili maddelerde, diğer usul yasalarına da atıfta bulunulmamıştır.
B. YÜCE DİVAN GÖREVİNDE
AYM Yüce Divan sıfatıyla AY’nın 148. maddesi uyarınca bazı üst düzey devlet görevlilerinin görevle ilgili suçlamalar sebebiyle yargılamasını yapmaktadır.
AYM Yüce Divan görevi yaparken bir görüşe göre ceza mahkemesi olarak görev yapmaktadır[34]. Ayrıca 2949 SK.’nun 35. md. Gereğince, AYM Yüce Divan görevi sırasında, yürürlükteki kanunları uygulayarak hüküm kurmaktadır. Ceza mahkemesi sıfatıyla hareket ederken öncelikle uygulanacak kanun ise elbette CMK’dır. Bu sebeple akla ilk gelen, CMK’da düzenlenen, yargılamanın yenilenmesi müessesesinin Yüce Divan kararları için de geçerli olmasıdır. Ancak yasanın lafzı dikkate alınınca ve de AY’nın 148/5. md. Uyarınca bu yolun kapalı olduğunu düşünmekteyiz. Çünkü 2949 SK.’nun 35. maddesinde “…yürürlükteki kanunlara göre duruşma yapar ve hüküm verir” denilmektedir. Hal böyle olunca, AYM (Yüce Divan) sadece duruşma usulü ile hüküm safhasında yürürlükteki kanunlara (CMK) tabidir. Dolayısıyla hükümden sonrası için, bu kanunlarda düzenlenen diğer yollar geçerli değildir. Haliyle yargılamanın yenilenmesi müessesesi de geçerli değildir. Nitekim AY’nın 148/5. md.’de de çok net bir şekilde “Yüce Divan kararları kesindir” denilmektedir. Bir kararın kesin olması başka kanun yoluna başvurulmaması demektir. Bu sebeple Yüce Divan kararlarında da (olağanüstü) kanun yolu olan, yargılamanın yenilenmesi yolu kapalıdır.
Ancak bu görüşün aksi yönde görüşler de mevcuttur: “… kişiler kendilerine isnat olunan suç ve suçlar nedeniyle ve sanık sıfatıyla yargılandığından bu davaların bir ceza yargılaması olduğu konusunda şüphe yoktur. Bu sebeple Anayasa Mahkemesi’nin Yüce Divan sıfatıyla vermiş olduğu kararlar aleyhine, Ceza Muhakemesi Hukuku’nda kesin olan ceza mahkemesi kararları için öngörülmüş olan yargılamanın yenilenmesi yolunun kullanılması mümkün olmalıdır”[35].
AY’daki kararların kesin olduğu yolundaki hükmünde, yargılamanın yenilenmesine engel olmadığı savunulmaktadır: “Bu arada Anayasa Mahkemesi’nin bu kararlarının kesin olması (Anayasanın 148/5, 2949 sayılı kanunun 35/2. maddeleri) karşısında varılan bu sonucun sağlıklı olup olmadığı akla gelebilir.
Anayasadaki “kesin olarak karara bağlanır” ifadesini, Anayasa Mahkemesi kararının (temyiz, karar düzeltme gibi) başka bir merci önüne götürülmemesi şeklinde anlamak gerekir. Anayasa Mahkemesi’nin parti kapatma davaları ile Yüce Divan yargılamalarındaki özel konumu ve tek yetkili olması, başka mahkemelerle altlık-üstlük ilişkisinin bulunmaması bu sonucu doğurur. Yargılamanın yenilenmesi müessesesi zaten kesinleşmiş hükümler aleyhine müracaat edilebilen bir olağanüstü kanun yoludur. Anayasanın 148/5. maddesine göre Anayasa Mahkemesi’nin Yüce Divan sıfatıyla baktığı ve mahkumiyetle sonuçlanan bir kararı aleyhine şartları mevcut ise yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunulmasına engel teşkil etmemektedir.”[36]
Bu düşünceyi haklı göstermek üzere AYM’nin 09.12.1997 gün ve E.1996/1, K.1997/4 sayılı kararı referans alınmaktadır. Bu kararda AYM, Fatin Rüştü Zorlu hakkında verilen 05.01.1961 gün ve 1960/3 esas sayılı mahkumiyet kararının sanık lehine yargılamanın yenilenmesi talebini CMUK 327. md.’nin 2. ve 5. md.’lerindeki koşullar oluşmadığından reddetmiş ve AY’daki “kararların kesinliği” hükmüne dayanmamıştır. Ancak bu örneğin zayıf noktası şudur ki: AY 148/5. md.’de “Yüce Divan kararları kesindir” deniliyor. Oysa bu örnekte yargılamanın yenilenmesi istenilen karar, 1960 ihtilal ortamının özel görevli mahkemesi olan “Yüksek Adalet Divanı” olup, mahkeme niteliği bile tartışmalıdır.
Bu konuda sonuç olarak görüşümüzü belirtmek gerekirse, AY 148/5. md. Ve 2949 SK.’nun 35. md.’nin 1. fıkrasının lafzı ile AY’ya paralel 2. fıkrası uyarınca, Yüce Divan kararlarına karşı diğer kanun yolları ile birlikte yargılamanın yenilenmesi yolu da kapalıdır. AYM’nin bu konuda verdiği bir karar tespit edilememiştir.
C. PARTİ DENETİMİNDE
1. Genel Olarak Parti Denetimi
Yukarıda da değinildiği üzere AYM’nin görevleri AY’nın 148. md.’de Yargı başlıklı üçüncü bölümünde düzenlenmiştir. Ancak bu maddede AYM’nin parti denetim görevine yer verilmemiştir. Ancak AY’nın 148. md.’nin son fıkrasında “Anayasa Mahkemesi Anayasa ile verilen diğer görevleri de yerine getirir” hükmüne yer verilmiştir. Nitekim bu hükme uygun olarak AY’nın 69. md.’de de AYM’nin parti denetim görevi düzenlenmiştir. Bu maddede AYM’ne iki görev verilmiş olup, bunlar:
a- Siyasi partilerin mali denetimi
b- Siyasi partilerin kapatılması davasıdır.
AY’nin 69. md.’nin 3. fıkrası uyarınca; AYM’nin mali denetim sonunda vereceği kararlar kesindir. Buradaki kesinliği her manada kesinlik olarak algılamak gerekir. Çünkü, burada yapılan faaliyet bir yargılama (dava) faaliyeti olmayıp “mali denetim” olduğundan yargılama usulüne ilişkin hükümlere tabi değildir. Ayrıca bu madde de, bir yargılama usulü kanununa atıfta bulunulmamaktadır. Bu sebeple usul kanunlarındaki kanun yolları burada geçerli olamayacaktır.
AYM’nin parti kapatma davası ile ilgili yetki ve görevi ise 69. md.’nin 4. ve devamı fıkralarında düzenlenmiştir. 69. md.’nin 4. fıkrasında da “siyasi partilerin kapatılması, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın açacağı dava üzerine Anayasa Mahkemesince kesin olarak karara bağlanır” hükmüne yer verilmiştir. Dolayısıyla “kesinlik” tartışmaları burada da geçerlidir. Ancak buradaki tartışmada rol alan bir başka hüküm ise 2949 sayılı kanunun 33. md.’dir. Bu maddeye göre, parti kapatma davalarında AYM, “Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu uygulanır”[37]. Bu sebeple AY’nın “…kesin olarak karara bağlanır” hükmünün içeriğini doldururken 2949 sayılı kanunun 33. md. Delaletiyle CMK’yı da ihmal etmemek gerekir.
Siyasi parti kapatma davalarının bir ceza yargılaması olduğunu söylemek Yüce Divan kararları kadar kolay olmadığından, bu tür davalar neticesi verilen kararlar bakımından yargılamanın yenilenmesi yolunun açık olduğunu söylemek de aynı derecede kolay değildir. Bu bağlamda AİHM ihlal kararlarının yargılamanın yenilenmesi sebebi olup olmayacağı daha bir önem arzettiğinden kanunun bu yönüne ağırlık vermek gerekir. Siyasi parti kapatma davaları ile ilgili yargılamanın yenilenmesi taleplerinin tamamının doğrudan ya da dolaylı olarak bu sebebe dayandırılmış olması da bu sonucu teyid etmektedir[38].
Doktrinde siyasi parti kapatma davalarının ceza davası olup olmadığı tartışma konusudur. Bu davaların ceza davası olduğunu kabul edenler olduğu gibi, “bir siyasi partinin anayasal hakları ihlal ettiğine dair tespit niteliğinde olduğunu[39]” söyleyenler de vardır.
Bununla birlikte, bu tür davaların, ceza davası niteliğinde olmadığı ve verilen kapatma kararının “önleyici bir tedbir” niteliğini taşıdığı kabul edilse bile siyasi partilerin yargılanmalarında CMK’daki güvencelerin göz önünde bulundurulması gerektiği kabul edilmelidir[40].
Görüldüğü gibi parti kapatma davasının niteliği ne olursa olsun, bu davalarda CMK müesseselerinin ihmal edilmemesi gerektiği konusunda mutabakat bulunmaktadır. Bu konudaki görüşümüzü dile getirmek gerekirse; öncelikle konuyu en üst düzeyde düzenleyen norm olan AY, “kesin olarak karara bağlar” deyip, ayrıca olağan veya olağanüstü bir kanun yolu öngörmediğine göre yorum yoluyla bu kararlara karşı kanun yolları açmak Anayasa koyucunun iradesini aşmak anlamına gelir. Bu çabanın daha da yanlış olan yönü ise, bu yorumu yapanların AY hükmünü aşmak için bir yasa hükmünü ve o hükmün atıf yaptığı yasayı referans almalarıdır. Buradan doğan sonuç ise; Anayasa hilafına neticeye varabilmek için alt norm olan yasadan güç alınarak, normlar hiyerarşisinin tersyüz edilmesidir. Anayasanın net düzenlemediği bir konuda yasa veya hukukun genel ilkeleri referans alınarak boşluk doldurmak bir nebze meşru sayılabilir[41], ancak AY’nın açıkça aleyhe düzenleme yaptığı bir konuda yasalar veya genel hukuk ilkeleri yoluyla sonuca gidilemez. Bu sebeple AYM’nin AY 69. md. uyarınca verdiği parti kapatma davalarındaki kararlar kesin olup, yargılamanın yenilenmesi yoluna gidilemez.
Ayrıca, 2949 sayılı yasanın 33. maddesindeki düzenlemenin lafzı da bu olanağı vermemektedir. Çünkü 33. md.’de “Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu uygulanmak suretiyle karara bağlanır” denilmektedir. Buna göre CMK hükümleri karar safhasına kadar uygulanır. AYM Ceza Muhakeme Usulünü, yargılama tekniği olarak kullanacaktır. Bu aşama bitince AY’nın 69. md. Gereği “kesin olarak karar verildiğinden” CMK hükümleri bu safhadan sonra uygulanmayacaktır. Dolayısıyla AYM’nin bu konudaki kararları için olağan veya olağanüstü kanun yolları kapalıdır.
2. Yargılamanın Yenilenmesi Süreci
Bizim görüşümüz, AYM’nin parti kapatma kararlarında, yargılamanın yenilenmesi yolunun kapalı olduğu yönünde olmakla birlikte, gerek doktrindeki ağırlıklı görüş gerekse AYM’nin uygulaması[42] aksi yönde olup, bu süreci de değerlendirmek gerekir.
Türkiye’ye karşı başvuru sayısındaki ve karar sayısındaki artış, iç hukukun etkinleştirilmesini ve yargılamanı yenilenmesi gibi bir takım yöntemlerin kabul edilmesini gerektirmiştir. Dolayısıyla yapılması gereken, sözleşmenin ikincil niteliğini göz önünde bulundurarak, çözümün iç hukukta sağlanması olacaktır[43].
Bu süreçte Türkiye’nin yargılamanın yenilenmesi yolunu açması birkaç aşamada gerçekleşmiştir. Öncelikle yargılamanın yenilenmesi yolu 3 Ağustos 2002 tarih ve 4771 saylıı kanun ile ceza ve hukuk davaları için kabul edilmiştir[44]. Bu düzenlemedeki bazı eksiklik ve aksaklıklar dikkate alınarak 04.02.2003 tarihinde 4793 sayılı kanunla hukuk ve ceza yargılaması için konu tekrar düzenlenmiştir.
Ardından Türkiye 19 Temmuz 2003 tarih ve 4928 sayılı kanunla idare ve vergi mahkemeleri ile ilgili olarak da yargılamanın yenilenmesi sistemini kabul etmiştir. Bu kanunda da 4793 sayılı kanundaki şartlar aynen korunmuştur[45].
Bu kanunlardaki aksaklık; kanunların yürürlüğe girdiği tarihte kesinleşen AİHM kararları ile bu tarihten sonra yapılacak başvuru üzerine verilen kararları kapsamasıdır. Kanunun yürürlüğünden önce başvurulup, bu tarihten sonra kesinleşecek kararları kapsamamasıdır. Nitekim bu çelişkinin AY’ya aykırı olduğunu tespit eden Diyarbakır 1. İM tarafından bu çelişkinin sebebi olan 2577 SK.’nun geçici 3. md.’nin iptali için AYM’ne başvurulmuştur[46]. Aynı başvurun CMK ve HUMK için de yapılması mümkündür.
Sonuç olarak Türkiye’de 4771, 4793, 4928 ve 5530 sayılı kanunlara göre bir Türk Mahkemesi kararının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne aykırı olduğu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararıyla tespit edilmiş ise, ilgili kişi, AİHM’nin kararının kesinleşmesinden itibaren bir yıl içinde, bu sebepten dolayı AİHS’ne aykırı karar veren Türk mahkemesinden yargılamanın yenilenmesini isteyebilir[47].
3. Yargılamanın Yenilenmesi Usulü
CMK yargılamanın yenilenmesi sebepleri hükümlü lehine ve hükümlü (sanık) aleyhine olmak üzere iki grupta toplanmış olup bu koşullar yukarıda sayılmıştır. Bu sebeple burada CMK’da düzenlenen koşullar değil, AİHM kararı uyarınca yargılamanın yenilenmesi kararı verilebilmesi için gerekli koşullara yer verilecektir.
aa- AİHM’ce ve AİHS veya Ek Protokollerden birisinin ihlal edildiğinin tespit edilmiş olmalıdır.
bb- İhlal kesinleşmiş bir ceza hukuk veya idare mahkemesi kararından ileri gelmelidir.
cc- İhlal başka türlü ortadan kaldırılamamalıdır.
dd- İhlal, yargılamanın yenilenmesi yoluyla ortadan kaldırılabilir olmalıdır.
ee- Başvurucu tarafından yargılamanın yenilenmesi talep edilmelidir.
ff- Yargılamanın yenilenmesi talebi süresi içinde ileri sürülmüş olmalıdır[48].
Bu koşullara sahip bir müracaattan sonra konu mahkemece incelemeye alınacaktır. Kanun’un sistematiğine uygun olarak yargılamanın yenilenmesi davası üç aşamalı bir prosedür içerisinde incelenmektedir[49].
aa- Talebin kabul edilir olup olmadığının incelenmesi: CMK’nun 23/3. md. Hükmü gereğince, “yargılamanın yenilenmesi halinde, önceki yargılamada görev yapan hakim, aynı işte görev alamaz. Anayasa yargısı açısından bu hüküm problem teşkil edebilir. Çünkü asgari 7 üyenin değişmesini gerektirir.
Başvuru üzerine mahkeme, yaptığı inceleme sonucunda itirazı kabil olmak üzere:
Ø Kanunda belirlenen şekilde yapılmamış veya yargılamanın yenilenmesini gerektirecek yasal hiçbir neden gösterilmemiş veya bunu doğrulayacak deliller açıklanmamış ise, kabule değer görülmediğinden başvurunun reddine karar verir.
Ø Aksi halde bir diyeceği varsa yedi gün içinde bildirmek üzere talebi Cumhuriyet Savcısı ve ilgili tarafa tebliğ eder[50].
bb- İlk soruşturma aşaması: Sunulan deliller ileri sürülen iddiaları yeterince doğrulamıyor veya ilk hükmün dayandığı delil ve nedenlerle mahkemece kendiliğinden toplanan yeni deliller bunların inandırıcılığını ortadan kaldırmıyorsa, yenileme isteminin esassız olması nedeniyle reddine aksi halde duruşma açılmasına karar verilir[51].
cc- Son soruşturma aşaması: Mahkeme yargılamanın yenilenmesi istemini esaslı kabul edilebilir bulursa, yargılamanın yenilenmesine ve duruşma açılmasına karar verir. Duruşma sonunda önceki hükmün doğru olduğu kanısına ulaşırsa mahkeme onun onaylanmasına karar verir. Aksine önceki kararın hatalı olduğunu saptarsa ilk hükmün iptaline karar verir ve yeniden hüküm kurar[52].
V. AİHM KARARLARININ AYM’NE ETKİSİ
A. 4793 SAYILI KANUN’DAN (2003) ÖNCE
Burada AİHS ve AİHM kararlarının AYM tarafından dikkate alınma şeklini değil, AİHM kararlarının, AYM tarafından yargılamanın yenilenmesi sayılma sürecini ifade etmek istiyoruz. Bu bağlamda konu ele alınınca bu süreci 4793 sayılı kanundan önce ve sonra diye ikiye ayırmak gerekir. Çünkü 04.02.2003 gün ve 4793 sayılı kanun ile CMUK ve HUMK’da değişiklik yapılarak AİHM’nin ihlal kararları yargılamanın yenilenmesi sebebi sayılmıştır. Aslında bu süreç 03.08.2002 gün ve 4771 sayılı kanun ile başlamıştır. Ancak bu kanun yürürlük süresi olan bir yıl dolmadan (yürürlüğe girmeden) 4793 SK ile yürürlükten kalkmıştır. Benzer bir düzenleme 19.07.2003 gün ve 4928 SK ile İYUK’da da yapılmıştır. Parti kapatma davalarında CMUK (CMK)’yı uygulayan AYM yönünden bu sebeple 4793 SK (2003) bir ayrım noktasıdır.
AYM 4793 SK’dan önce parti kapatma davalarıyla ilgili bir başvuruyu reddetmiştir[53].
Yargılamanın yenilenmesi ile başlayan bu süreçte Türkiye Birleşik Komünist Partisi’nin kapatılmasının ardından Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne yaptığı başvuru sonrasında, sözleşmenin ihlal edildiği yönündeki karar ile parti tarafından Anayasa Mahkemesi’ne yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunulmuştur. Bu talep üzerine Anayasa Mahkemesi tarafından verilen kararda, usul hukukunun ancak yeni delil veya vakıa ortaya çıkması durumunda yargılamanın yenilenmesine imkan sağladığı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararının bu nitelikte yeni bir delil ortaya koymadığı gerekçe gösterilerek yargılamanın yenilenmesi reddedilmiştir. Bu karar, hukuk güvenliğinin korunması adına kesin hüküm kavramına dayanmakla birlikte, Anayasa Mahkemesi’nin kendi yetki alanını koruma konusundaki hassasiyetini göstermesi biçiminde yorumlanmıştır[54].
Bu karar örneğinde de görüldüğü üzere 4793 sayılı yasadan önce, AYM parti kapatma kararlarını kesin addetmemiş, ancak AİHM kararlarını, yargılamanın yenilenmesi sebeplerinden saymamıştır. AİHM’nin Türkiye aleyhine verdiği ihlal kararını “yeni vakıa veya delil niteliğinde” saymamıştır.
B. 4793 SAYILI KANUN’DAN (2003) SONRA
Yukarıda da belirtildiği üzere 04.02.2003 gün ve 4793 sayılı kanun ile, CMUK ve HUMK’da AİHM’nin verdiği ihlal kararları yargılamanın yenilenmesi nedeni sayılmıştır. Bunu müteakiben 19.07.2003 tarihinde 4928 SK ile İYUK’da ve 01.06.2003 tarihli 5271 sayılı CMK ile de, AİHM’nin ihlal kararları yargılamanın yenilenmesi sayılmıştır.
Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 311. maddesine göre, ceza hükmünün, İnsan Hakları ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşme’nin veya Ek Protokollerin ihlali suretiyle verildiğinin ve hükmün bu aykırılığa dayandığının, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kesinleşmiş kararıyla tespit edilmiş olması halinde yargılamanın yenilenmesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararının kesinleştiği tarihten itibaren bir yıl içinde istenebilir. Yargılamanın yenilenmesi, 04.02.2003 tarihinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kesinleşmiş kararları ile 04.02.2003 tarihinden sonra Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne yapılan başvurular üzerine verilecek kararlar hakkında uygulanır[55].
Nitekim bu gelişmeler üzerine, daha önce AYM tarafından kapatılan ve AİHM’den lehlerine ihlal kararı çıkan üç parti AYM’ye başvurarak yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunmuştur. Bu partilerle ilgili AYM kararları şu şekildedir:
1. TÜRKİYE BİRLEŞİK KOMÜNİST PARTİSİ (TBKP) DAVASI
- Karar Safhaları
AYM’nin yargılamanın yenilenmesiyle ilgili olarak verdiği kararlar arasında en son numaralı (K:2008/4) olmasına rağmen, ikinci kez yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunulması sebebiyle ilk örnek olarak ele almak istedik. Yukarıda da izah edildiği üzere, Türkiye Birleşik Komünist Partisi’nin AYM tarafından kapatılmasına karar verilmiş[56], parti yetkililerinin AİHM başvurması üzerine AİHM tarafından (Büyük Daire), TBKP’nin kapatılmasının AİHS’nin 11. md. Aykırı olduğuna karar verilmiştir. Parti yetkilileri bu gelişme üzerine AYM’ne yargılamanın yenilenmesi başvurusunda bulunmuş olup, yukarıda izah edildiği üzere AYM bu talebi reddetmiştir.
4793 SK ile CMUK’da yapılan değişiklikle AİHM’nin ihlal kararlarının, yargılamanın yenilenmesi sebebi sayılmasından sonra parti yetkilileri bu hükümden hareketle tekrar AYM’ne başvurmuşlardır. AYM bu talebi “CMK’nın 321. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca ESASSIZ OLMASI nedeniyle” (7-4) oyçokluğuyla reddetmiştir. Muhalif kalan 4 üye ikişer kişilik iki ayrı azlık oyu yazmıştır.
Mahkeme kararının :
(I) numaralı bendinde “istemin konusu” başlığı altında; kapatılan TBKP genel başkanı ve genel sekreteri vekillerinin AYM’nin kapatma kararına karşı yargılamanın yenilenmesi isteminde bulunduğu ifade edilmiştir.
(II) numaralı “olay” başlıklı bölümde ise; CMK 31. md. uyarınca Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’ndan düşünce istemesine karar verildiği, düşünce gelince CMK 311. md.’si uyarınca talebin “kabule değer” olduğuna karar verildiği, 7 gün içinde davacılar ve Başsavcılığının görüşlerinin alınmasına karar verildiği ve iki tarafın görüş özetleri ifade edilmiştir.
(III) numaralı “inceleme” başlıklı bölümde ise; talep dilekçeleri, görüşleri ve AİHM’nin ilgili kararı okunarak gereğinin görüşülüp düşünüldüğü belirtilerek: AYM’nin kapatma kararının gerekçesi ile AİHM’nin bu karar üzerine verdiği karar gerekçesine yer verilmiştir.
(IV) numaralı “istemin değerlendirilmesi” başlıklı bölümde ise; CMK’da düzenlenen yargılamanın yenilenmesinin tanımı yapılmıştır. Buna göre yargılamanın yenilenmesi “hükmün esasını değiştirecek nitelikte olguların hükmün kesinleşmesinden sonra ortaya çıkması durumunda, yeniden yapılacak yargılama ile kesin hükmü ortadan kaldırabilen kanun yollarından birisidir.” Bu tanımdan sonra, yargılamanın yenilenmesinin 4 aşamada önceleneceği belirtilmiştir. Bu aşamalar; 1- İstemin kabule değer olup olmadığının değerlendirilmesi, 2- Delillerin değerlendirilmesi, 3- İstemin esassız olup olmadığının karara bağlanması, 4- Yargılamanın yenilenmesine ve duruşma açılmasına karar verilmesi şeklinde ifade edilmiştir.
(V) numaralı “sonuç” başlıklı bölümde; Bu bölümde hüküm fıkrası ile karara katılan ve azlık kalanların belirlenmesi ile karar tarihine yer verilmiştir.
- Karar Gerekçesi ve Azlık Oyları
Mahkeme kararının buraya kadar olan kısmından, mahkemenin bu dört aşamadan ilk üçünü geçtiğini, hatta bu aşamalardan sayılmamakla birlikte bizce tartışmalı olan ilk ve en önemli aşama olan “kararların kesinliği”ni de geçtiğini anlıyoruz. Mahkeme bu aşamada istemin “esassız” olup olmadığını değerlendirmeye geçmiştir.
Mahkemeye göre, “CMK 311. md.’de sayılan sebepler arasındaki AİHM kararının mevcut olması, başka bir nedene gerek olmaksızın yargılamanın yenilenmesinin kabule değer olması için yeterlidir. Ancak toplanan deliller ve ileri sürülen sebeplerin hükme etkisinin değerlendirilmesi gerekmektedir.”
Aslında mahkeme tam bu aşamada, bu konuyla ilgili bir tercihte bulunmuştur. Gerek bölüm girişinde yaptığı, yargılamanın yenilenmesi tanımı ile gerekse “sebeplerin hükme etkisinin değerlendirilmesi” gerektiği tespiti ile AYM; AİHM’nin ihlal kararlarının yargılamanın yenilenmesi talebi için sebeplerden birisi olduğu, mutlak olarak yargılamanın yenilenmesi kararı verilmesini gerektirmediği tespitinde bulunmuştur. Oysa doktrinde aksine görüşler de savunulmaktadır.
AYM’ce bu tercih ve tespitten sonra, AİHM kararının, hükmü etkileyecek nitelikte maddi bir olgunın varlığına değil, kapatmaya esas alınan mevcut olguların değerlendirilmesinde hata yapıldığı düşüncesine dayandığı, CMK’da mevcut olguların değerlendirilmesinde hata yapılmasının temyiz nedeni olup yargılamanın yenilenmesi nedeni sayılmadığı, bu nedenle yargılamanın yenilenmesi talebinin esassızlık noktasından reddine karar verilmiştir.
Bu hükme Başkan Haşim Kılıç ve üyeler Sacit Adalı, Fulya Kantarcıoğlu ve Zehra Ayla Perktaş katılmamış olup, Haşim Kılıç ile Sacit Adalı birlikte, Fulya Kantarcıoğlu ile Zehra Ayla Perktaş birlikte azlık oyu yazmıştır.
aa- Birinci grubun azlık oyu: Bu azlık oyunda konu CMK ve AY’nın 90. md. çerçevesinde ayrı ayrı değerlendirilmiştir. Bu azlık oyunda; “CMK ve HUMK’da yapılan değişiklikle AİHM’nin ihlal kararları, şartları mevcutsa doğrudan doğruya yargılamanın yenilenmesi nedeni sayılmıştır. Oysa esassızlık yönünden reddedebilmek için ileri sürülen olguların doğrulanmaması gerekir. Oysa burada sebep; doğrulanmaya ihtiyaç bulunmayan AİHM kararının bizzat kendisidir. Hükme etkisinin olup olmadığı yönündeki değerlendirme sayılan belli haller için olup, AİHM kararı için bu değerlendirme yapılamaz. Aksi düşünce AİHM kararlarını başlı başına bir ihlal nedeni sayan yasakoyucunun iradesi ile bağdaşmaz. Hukuki hata kural olarak yargılamanın nedeni sayılmaz, ancak AİHM’nin ihlal kararları yenileme sebebi sayılması halinde ise hukuki hata nedeniyle yargılamanın yenilenmesine olanak tanıyan istisnai bir düzenleme olarak görülmelidir.
AY’nın 90.md’de 5170 sayılı yasa ile yapılan değişiklik sebebiyle AİHS uyulması zorunlu bir kanun hükmü ve temel hak ve hürriyetlerin kapsam ve içeriğini belirleyen temel bir belgedir. Parti kapatma kararlarının dayanağı olan 2820 SK.’nun pek çok maddesinin AİHS ve AY’ya aykırı hale geldiği bu sebeple AİHS ve AY karşısında durumlarının yeniden gözden geçirilmesi gerekmektedir.
AYM’nin bu sorunu çözerken AİHS ve AİHM uygulamalarını gözden uzak tutmaması, aslolanın temel hak ve hürriyetlerin iç hukukta korunması olduğu, talebin esassızlıktan reddinin bu güvenceyi etkisizleştireceği” görüşüne yer verilmiştir.
Azlık oyunun son kısmında; “yeniden yapılacak yargılamada AYM’nin ihlal tespitine rağmen aynı sonuca da ulaşabileceği, ancak bu yolun baştan kapatılmasının düzenlemeyi anlamsız kılacağı, sözleşmeye aykırı yorum nedeniyle verilecek ihlal kararlarının hiçbir şekilde yargılamanın yenilenmesi nedeni olarak görülmeyeceği sadece savunma alınmaması, dayanılan belgelerin sahteliği gibi sınırlı hallerde bu yolun işleyeceği, bunun da amaca uygun olmayacağı” savunulmuştur.
bb- İkinci grubun azlık oyu: Bu azlık oyunda: “AİHS’nin 46/1. md. Göre, taraf olanların AİHM’nin kesinleşen kararlarına uymayı taahhüt ettiği, ihlalin bir mahkeme kararından kaynaklanması halinde yine bir mahkeme kararıyla telafi edilebileceği, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin de, yargılamanın yenilenmesi sebebi olarak mevzuatta yer verilmesini tavsiye ettiği, bu amaçla yasalardaki değişikliklerin yapıldığı, talebin esassızlıktan reddinin bu amaçla bağdaşmadığı, çünkü bu sebebin, diğer sebeplerden farklı olarak bir iddiaya değil, ihlalin tespitine dair AİHM kararına dayandığı, bu sebeple bu sebebin doğrulanması gibi bir durumun olamayacağı, AİHM kararıyla iddiaların yeterli derecede doğrulandığı” görüşüne yer verilmiştir.
Bu görüşte de ayrıca, AY 90. md.’de yer alan değişiklik belirtilerek, çoğunluk görüşünün bu yeni AY hükmünün yaşama geçirilmesini engelleyeceği, oysa mahkemenin farklı kararlar verebileceği gibi eski kararla aynı kararı da verebileceği savunulmuştur.
2. HALKIN EMEK PARTİSİ (HEP) DAVASI
a. Karar Safhaları
Halkın Emek Partisi AYM’nin 17.07.1993 gün ve E.1992/1, K.1993/1 sayılı kararıyla, Anayasaya ve Siyasi Partiler Yasasına aykırı olarak bölücülük yaptığı gerekçesiyle kapatılmıştır. Parti yetkililerince AİHS’nin ihlal edildiği gerekçesiyle Avrupa İnsan Hakları Komisyonuna başvurulmuştur. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesince (4. Daire) 09.04.2002 gün ve 22723/93, 22724/93, 22725/93 sayılı kararlarla, kapatma kararının AİHS’nin 11. maddesinin ihlali niteliğinde olduğuna karar verilmiştir. Parti yetkililerince 07.03.2003 günlü dilekçe ile AYM’ne başvurularak, yargılamanın yenilenmesi istenilmiştir.
Mahkeme (AYM) tarafından bu davada da TBKP davasında olduğu gibi (V) ana başlık altında konu değerlendirilmiştir. Bu ana başlıklar bu davada da I- İstemin konusu, II- Olay, III- İnceleme, IV- İstemin değerlendirilmesi, V- Sonuç şeklinde oluşturulmuş ve her başlık altında TBKP davasında ifade ettiğimiz değerlendirmelerin aynısı yapılmıştır.
b. Karar Gerekçesi ve Azlık Oyları
HEP kararının gerekçesinde de aynı TBKP kararındaki argümanlar kullanılmıştır. Zaten üç kararın (TBKP, HEP, ÖZDEP) tarihleri (08.01.2008) aynı olup, maddi olay ve talep de aynı olduğundan gerekçeler de aynıdır. Hatta her üç davada azlık kalan hakimler de (Haşim Kılıç, Sacit Adalı, Fulya Kantarcıoğlu ve Zehra Ayla Perktaş) aynı olup, ikişer kişilik azlık oyunu yazanlar ve azlık oylarının gerekçeleri de aynıdır.
Nitekim bu davada da AYM 08.01.2008 gün ve E.2003/1, K.2008/2 sayılı kararıyla, TBKP kararındaki değerlendirme ve tespitin aynısını yaparak, CMK 321. md. 1. fıkrası uyarınca istemin “ESASSIZ OLMASI” nedeniyle reddine oyçokluğuyla (7/4) karar vermiştir. Yine yukarıda belirtilen üyeler TBKP davasındaki gerekçelerle iki ayrı azlık oyu yazmışlardır.
3. ÖZGÜRLÜK VE DAYANIŞMA PARTİSİ (ÖZDEP) DAVASI
a. Karar Safhaları
Özgürlük ve Dayanışma Partisi, Anayasa Mahkemesi’nin 23.11.1993 gün ve E.1993/1, K.1993/2 sayılı kararıyla, Siyasi Partiler Yasasının 78/a, 81/a-b ve 89. maddelerine aykırı davrandığı gerekçesiyle 101/a maddesi uyarınca kapatılmıştır. Parti yetkililerince AİHS’nin ihlal edildiği gerekçesiyle, Avrupa İnsan Hakları Komisyonuna başvurulmuştur. Komisyon Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nden AİHS’nin 11. md.’nin ihlal edilip edilmediğine ilişkin bir karar verilmesini talep etmiştir. AİHM 08.12.1999 gün ve 23885/94 sayılı karar ile ÖZDEP’in kapatılmasının Sözleşmenin 11. md.’nin ihlali niteliğinde olduğuna karar vermiştir. Parti yetkililerince 07.03.2003 günlü dilekçe ile AYM’ne başvurularak yargılamanın yenilenmesi istenilmiştir.
Mahkeme (AYM) tarafından bu davada da, TBKP davasında olduğu gibi (V) ana başlık altında konu değerlendirilmiştir. Bu ana başlıklar bu davada da TBKP ve HEP davalarında olduğu gibi belirlenmiştir.
b. Karar Gerekçesi ve Azlık Oyları
ÖZDEP kararının gerekçesinde de aynı TBKP ve HEP kararlarındaki argümanlar kullanılmıştır. Bu karardaki çoğunluk gerekçesi, azlık oyu yazanlar ve onların gerekçeleri de aynıdır.
Nitekim bu davada da AYM 08.01.2008 günlü E.2003/2, K.2008/3 sayılı kararıyla, diğer kararlardaki (TBKP-HEP) tespit ve değerlendirmelerin aynısı yapılarak, CMK 321. md. 1. fıkrası uyarınca istemin “ESASSIZ OLMASI” nedeniyle reddine oyçokluğuyla (7/4) karar vermiştir. Yine yukarıda belirtilen üyeler TBKP kararında belirtilen gerekçelerle azlık oyu yazmışlardır.
4. KARARLARIN TAHLİLİ
- Çoğunluk Kararı (Asıl Karar)
Yukarıda da değerlendirildiği üzere, AYM parti kapatma davalarında, “karaların kesinliğine” ilişkin AY hükmünü tereddütsüz geçmiştir. Hatta, bu konudaki kararını CMK’daki 2003 (4793 SK) değişikliğinden önce vermiştir. TBKP’nin kapatılmasıyla[57] ilgili AİHM’nin parti lehine ihlal kararı vermesinden sonra[58] yargılanmanın yenilenmesi talebiyle yapılan başvuruyu reddederken, kesin hüküm gerekçesine dayanmamıştır. AYM bu kararında başvuruyu “AİHM kararlarının yeni vakıa veya delil niteliğinde olmadığı” gerekçesine dayanmıştır. Böylelikle Mahkeme; parti kapatmaya ilişkin kararların kesin olmadığını, koşulları mevcut olursa işin esasına gireceğini ortaya koymuştur. Nitekim 2003 yılında CMK’da değişiklik yapılarak, AİHM’nin ihlal kararları yargılamanın yenilenmesi sebepleri arasında sayılmıştır. Bununla mahkemenin ilk kararda ortaya koyduğu engel kaldırılmıştır. Ancak bu sefer de “esassızlıktan” talebi reddetmiştir.
Öncelikle AYM’nin kararların kesinliğine dair AY kuralını ihmal etmesinin pozitif hukuka aykırı olduğunu belirtmek gerekir. Çünkü, yukarıda da etraflıca değerlendirildiği üzere; öncelikle AY’nın 69/4. md.’deki “kararların kesin olduğu” yolundaki hükmü AYM tarafından bile yok sayılamaz. Çünkü bu bir AY hükmü olup, bu hükmü doğrudan bertaraf eden bir başka AY hükmü yoktur. Ayrıca 2949 SK.’nun 3. md.’nin yollama yaptığı CMK hükümleri esas alınarak AY hükmünü dolanmak ve onun hilafına görev yapmak normlar hiyerarşisine ve Anayasa koyucunun iradesine aykırılık oluşturur. Ayrıca 2949 SK 53. md. uyarınca CMK yargılama ve karar verme safhasında uygulanır. Hükümden sonraki safhalar bu durumda kıyas yoluyla AYM yargılamasında uygulanamaz. Netice olarak parti kapatma kararları AY’ya göre kesin olup taleplerin incelenmesinin reddi gerekirdi.
Ancak bizim bu aksi görüşümüze rağmen AYM’nin kararların kesinliğini böyle algılamadığı, hatta tereddüdü bulunmadığı tartışmasızdır. AYM’nin benimsediği görüşten hareketle, yukarıda anılan üç karar örneği değerlendirilecek olursa;
Mahkeme, CMK’daki yargılamanın yenilenmesi müessesesini dört aşamaya ayırmış, birinci aşamada istemi kabule değer bulmuş, ikinci aşamada delilleri toplamıştır. Üçüncü aşama olarak CMK’nın 321. md. uyarınca, iddiaların doğrulanması ve bunların önceki hükme etkisini değerlendirerek, ileri sürülen sebep ve delillerin bu kapsamda olmadığı tespiti ile İSTEMİ ESASSIZLIK NOKTASINDAN reddetmiştir. AYM burada AİHM’nin ihlal kararının sebep olarak gösterildiği, AİHM kararının gerekçesinin; hükmün esasını etkiler nitelikte maddi olguya değil, kapatmada esas alınan maddi olguların değerlendirilmesinde hata yapıldığı şeklinde olduğunu kabul etmiştir. Buna göre de olguların değerlendirilmesinde hatanın (hukuki hata) CMK’da yargılamanın yenilenmesi değil temyiz nedeni sayıldığı, dolayısıyla CMK 321. md.’de sayılan yargılamanın yenilenmesi koşulu oluşmadığından istemin esassızlık noktasından reddine karar vermiştir.
Oysa CMK 311/1-f maddesinde yargılamanın yenilenmesi nedeni sayılan AİHM kararı başlı başına yargılamanın yenilenmesi nedenidir. CMK 321. md.’deki “iddiaların doğrulanmamış olması ve hükme etkili olan belgelerin sahteliğinin anlaşılması” bu sebep için geçerli olmamalıdır. Çünkü AİHM zaten AYM kararını değerlendirmiş ve bu kararın kendisini (hükmü) ihlal sebebi saymıştır. Artık bu ihlal kararı, yargılamanın yenilenmesi sebebi sayıldığına göre AYM’nin tekrar bu kararı CMK 321. md. yönünden ele alması anlamsız olur. Ayrıca bu durumda AYM’nin adil yargılama refleksinden ziyade AİHM kararı karşısında kendini aklama refleksinin de öne çıkması mümkündür. Ayrıca bu durumda 2003 değişikliğinin bir anlamı kalmamaktadır. Çünkü 2003’ten önce de zaten AİHM kararı genel olarak yargılamanın yenilenmesi sebebi olarak ileri sürülebilmektedir ve AYM’de bunu değerlendirmektedir. Oysa 2003 değişikliği zaten bu uygulamalardaki sonuçsuzluk üzerine yapılmıştır. Bu sebeple AİHM’nin ihlal kararının doğrudan yargılamanın yenilenmesi sebebi sayılması gerekir. Ayrıca AİHS’nin 46. md. uyarınca, taraf devletlerin AİHS’ne uyma zorunluluğu vardır. AİHM’nin ihlal kararının sebebi AYM kararı ise bunun telafi yolu da yargılamanın yenilenmesi olmalıdır.
Öte yandan AY’nin 90. md. son fıkrası uyarınca temel hak ve özgürlüklere ilişkin uluslararası sözleşme ile kanun hükmü farklılık arzederse sözleşme hükmüne öncelik verilmesi gerekir. Bu hüküm tüm devlet organlarını kapsar. AYM’de bu hükümle bağlıdır. Bu durumda AYM yargılamanın yenilenmesi davasında CMK hükümlerini uygulayarak davayı esassız görmüştür. Bu hükmün kaçınılmaz olduğunu kabul etsek bile, tam bu noktada AY 90. md. delaletiyle AİHS’nin 6. md.’de düzenlenen, adil yargılanma hakkı ile 13. md.’de düzenlenen etkili başvuru hakkının devreye girmesi gerekir. Bu durumda da, AİHM kararı sonucuna göre bir safhada tıkanan yargılamanın yenilenmesi yolunun AY 90. md. gereği AİHS hükümleriyle açılması olanaklıdır. Kaldı ki AİHM kararının gerekçesi sadece hukuki hata bağlamında değildir. Bizzat kapatma kararının kendisi hukuka (AİHS) aykırı bulunmuştur. Çünkü, kapatmaya sebep olan yasaklayıcı hükümler ve yasak fiilde siyasi partiler kanununda sayılmış olup, bu fiillerin kapatma sebebi yapılmasının AİHS 11. md.’ne aykırı olduğu tespiti yapılmıştır. Hal böyle olunca, mevcut olguların değerlendirilmesinde de hata yapıldığını söylemek mümkündür.
- Azlık Oyları
AYM’nin sözkonusu kararlarında (TBKP, ÖZDEP, HEP) dört üye muhalif kalmış ve ikişer kişi şeklinde iki azlık oyu yazılmıştır.
- grup azlık oyunu mahkeme başkanı Haşim Kılıç ve üye Sacit Adalı birlikte yazmıştır. Bu azlık oyunda, konu CMK açısından ve AY 90. md.’si açısından ayrı ayrı ele alınmıştır.
CMK yönünden yapılan değerlendirmede, CMK 311. md.’nin 1-a-b bendinde sayılan, belgenin sahteliği ve bunun hükme etkili olması halinin eldeki işle ilgisi bulunmadığı, (f) bendinde belirtilen AİHM kararının doğrudan yargılamanın yenilenmesi sebebi sayıldığı, AİHM kararının, hukuki hata nedeniyle yargılamanın yenilenmesi sebebi sayılan istisnai bir durum olduğu ve duruşma açılması gerektiği ifade edilmiştir. CMK ile ilgili yapılan değerlendirmeler doğru olmakla birlikte AİHM kararının, CMK’daki sebepler arasında hukuki hataya dayalı istisnai bir sebep olduğu görüşüne katılmak zordur. Çünkü yasada böyle bir belirleme olmadığı gibi, AİHM kararının ihlal gerekçesi her zaman bu sonucu doğurmayabilir.
AY’nın 90. md. yönünden yapılan değerlendirmede ise, 90. md.’nin AİHS hükümlerine uyma zorunluluğu getirdiği, bunun da AİHM kararları nedeniyle yargılamanın yenilenmesini zorunlu kıldığı sonucuna varılmıştır. AİHM kararı tahlil edilerek, AİHS hükümleri, AY’da ve yasalarda yapılan değişikliklerdeki amacın gözetilmeyerek verilen kararın yasakoyucunun iradesiyle bağdaşmadığı sonucuna varılmıştır.
- grup azlık oyunu üyeler Fulya Kantarcıoğlu ve Zehra Ayla Perktaş yazmıştır. Burada da AİHS’nin 46. md.’deki AİHM kararlarına uyma taahhüdü, CMK’da yapılan değişiklikte AİHM kararları ve Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin tavsiyelerinin etkili olduğu, bu sebeple 2003 değişikliği yapıldığı, bu sebeple yargılamanın yenilenmesinde bu safahatın gözetilerek karar verilmesi gerektiği vurgulanmıştır. CMK 311/f md.’de sayılan sebep yönünden iddiaların doğrulanmaması gibi bir durum olamayacağı AİHM kararlarının doğrulama konusunda önemli bir kanıt olduğu ifade edilmiştir. AY’nın 90. md. hükmü de dikkate alınarak, sözleşme normları ve bu normların yaşama geçirilmesini sağlayan mahkeme içtihatlarıyla uyum sağlayabilmenin amaç olması gerektiği vurgulanmıştır.
Hemen şunu belirtmek gerekir ki; iki ayrı azlık oyu olmakla birlikte, karara katılmama noktasında iki muhalefet şerhinin de birbirinden farklı sebepleri bulunmamaktadır. Hatta ileri sürülen argümanlar da hemen hemen aynı olup, bariz bir farklılık bulunmamaktadır.
Ancak her iki azlık oyunda da, AY’nın 90. md. delaletiyle AİHS’nin AYM tarafından doğrudan uygulanarak CMK’nın engelleyici hükümlerinin aşılabileceği değerlendirmesi yapılmamıştır. Buna karşın her iki azlık oyunda da duruşma açılması halinde AYM’nin önceki kararı kaldıran bir karar verebileceği gibi eski kararla aynı doğrultuda yeni bir karar verebileceği değerlendirilmiştir.
Oysa AY 90. md. delaletiyle AİHS’nin 6. ve 9. md. hükümleri uygulanırsa AYM’nin ilk kararını kaldırması zorunlu olacaktır. Çünkü burada esas alınacak temel yasa AİHS olup, AİHS uyarınca konuyu değerlendiren ve bu konuda tek otorite olan AİHM zaten kapatma kararının hukuka (AİHS’ne) aykırılığını tespit etmiştir. Aynı olayda AYM’nin artık ilk kararın hukuka (AİHS’ne) uygun olduğunu tespit lüksü bulunmamaktadır.
AYM’nin yasama denetiminde AİHS hükümlerini doğrudan (ölçü norm olarak) uygulama olanağı yoktur. Çünkü “Anayasaya uygunluk denetimi” yapmaktadır. AY gereği tek ölçü norm Anayasadır. Oysa AY’nın 90. md. gereği, AYM Yüce Divan ve parti kapatma davalarında AİHS hükümlerini esas almak zorunda ve bunun sonucu olarak AİHM kararlarını referans almak zorundadır. Dolayısıyla, bu görevleri esnasında uyguladığı CMK ve SPK hükümlerinin AİHS ile çelişen hükümlerini ihmal etmek zorundadır. Bu bağlamda kararlar değerlendirilecek olursa:
Öncelik AY’nın kesinlik hükmünü ihlal ettiği için pozitif hukuka (AY’ya) aykırıdır. Kesinlik kuralını geçmek gerekirse; 2003 değişikliğinin gayesi ve sistematik konumu hilafına, yapılan değerlendirme sebebiyle hukuka aykırıdır. Çünkü, AİHM’nin ihlal kararının niteliği gereği ve düzenleme amacı uyarınca, bu sebep, doğruluğunun ayrıca ortaya konulması ve ilk hükme etkisinin araştırılamayacağı bir sebeptir. Bunun yanında AY’nın 90. md. bağlamında, AYM, AİHS hükümlerini öncelikle uygulamak ve AİHM’nin ihlal kararı sebebiyle AİHS uyarınca ilk kararı kaldırmak zorundadır. AY 90. md. delaletiyle AİHS ölçü norm olarak esas alınmadığı için de bu kararlar hukuka aykırıdır.
SONUÇ
Anayasa Mahkemesi ne ceza mahkemesi ne hukuk mahkemesi ne de idari mahkeme olup, kendine özgü bir inceleme ve yargılama organıdır. Çünkü görevlerinin nitelik ve nicelik farklılığı, AYM’ni bazen ceza mahkemesi bazen denetim organı yapmaktadır. Dolayısıyla, klasik mahkemelerin yargılama usullerinden hareketle bu mahkemeye roller yüklemek yerine, kendisini vareden özel düzenlemelere ve en üst norm olan Anayasal düzenlemeleri ihmal etmemeye özen göstermek gerekir.
AYM’nin mevcut yapısı, görevleri ve çalışma tarzıyla ilgili pek çok eleştiri getirilebilir (Üye profili ile yaptığı görevlerin bağdaşmadığı, özel usul yasasının olmaması, Yüce Divan görevinde uzmanlığının yetersiz kaldığı gibi). Bu eleştirilerle birlikte, olması gereken, esas olarak pozitif hukukun halen geçerli olan normlarını ihmal etmek, hukuk vizyonunun göstergesi olmayıp, Anayasa koyucunun iradesini ihlal etmek olur. Bu sebeple, AY’da AYM’nin parti kapatma ve Yüce Divan kararlarının kesin olduğu açıkça belirtilmiş olup, bu üst norma rağmen, CMK hükümlerinden hareketle yargılamanın yenilenmesi talebinin kabulü AY’ya aykırıdır.
Ancak bu engeli aşanlar yönünden (AYM dahil), parti kapatma kararlarıyla ilgili talebin esassızlık sebebiyle reddinde de; AY 90. md. ve de CMK’da 2003 yılında yapılan değişiklik yönünden hukuka uygunluk bulunmamaktadır.
Bu bağlamda AY değişikliği sözkonusu olunca önelcikle AYM’ne verilen rollerin netleşmesi, yapısının değişmesi, (Yüce Divan, yasama denetimi, parti denetimi olarak üç daireli olabilir) her bir daireye konuyla ilgili uzman kişilerin seçilmesi ve özel usul yasası olması, AİHS ile ilişkisinin netleştirilmesi gerektiği kanısındayız.
KAYNAKÇA
- AKYILMAZ Bahtiyar, İdare Hukuku, Sayran Yayınları, Konya 2005.
- BAYSAL Mustafa, Anayasa Yargısı İncelemeleri-1, Ankara 2006, AYM Yayınları, Anayasa Yargısında Yargılanın Yenilenmesi Kurumu.
- BİLİR Faruk,Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin Yargılama Yetkisi,Ders Notları,Konya 200
- CAN Osman, Demokratikleşme Serüveninde Anayasa ve Siyasi Partilerin Kapatılması, Seçkin Yayınevi, Ankara 2005.
- ÇAVUŞOĞLU Naz, İnsan Hakları Mahkemesi Kararların Uygulanması, Türkiye Kararları, İstanbul 2003.
- DURMUŞ Arzu, Siyasi Partilerin Kapatılması ve Yüce Divan Kararlarını Yeniden Tartışmak (Anayasa Mahkemesi Kararlarına Karşı Olağanüstü Kanun Yolları) Beta Yayınları, İstanbul 2001.
- GÖZÜBÜYÜK Şeref, Anayasa Hukuku, Turhan Kitabevi, Ankara 2003.
- GÖZÜBÜYÜK Şeref; DİNÇER Güven, İdari Yargılama Usulü, Birinci Bası, Ankara 1996.
- KANADOĞLU O. Korkut, Anayasa Mahkemesi, Beta Yayınları, İstanbul 2004.
- KARAVELİOĞLU Celal, İdari Yargılama Usulü Kanunu, Baskı, 2001, C.II.
- KURU Baki, ARSLAN Ramazan, YILMAZ Ejder, Medeni Usul Hukuku, Yetkin Yayınları, Ankara 2006.
- ÖZTÜRK Bahri, Bir Ceza Mahkemesi Olarak Anayasa Mahkemesi: Yüce Divan, Anayasa Yargısı, Ankara 1995.
- SURLU M. Handan, Hukuk ve Cezada Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararı Nedeniyle Yargılamanın Yenilenmesi, Seçkin Yayınları, Ankara 2004.
- TEZCAN Durmuş; ERDEM M. Ruhat; SANCAKTAR Oğuz, Türkiye’nin İnsan Hakları Sorunu, Seçkin Yayınevi, Ankara 2004.
- TOROSLU Nevzat, FEYZİOĞLU Metin, Ceza Muhakemesi Hukuku, Savaş Yayınları, Ankara 2008.
- TUNÇ Hasan, Türk Anayasa Yargısında İtiraz Yolu, Erzincan 1992.
[1] AKYILMAZ Bahtiyar, İdare Hukuku, Sayran Yayınları, Konya 2005, s. 82.
[2] Aktaran: AKYILMAZ, age, s. 82, TUNÇ Hasan, Türk Anayasa Yargısında İtiraz Yolu, Erzincan 1992, s. 5-6.
[3] GÖZÜBÜYÜK Şeref, Anayasa Hukuku, Turhan Kitabevi, Ankara 2003, s. 273.
[4] GÖZÜBÜYÜK, age, s. 274.
[5] AY 90/5. md.
[6] AY 148/1. md.
[7] AY 174/1 md.
[8] AY 85. md.
[9] BAYSAL Mustafa, Anayasa Yargısı İncelemeleri-1, (Makale) Ankara 2006, AYM Yayınları, Anayasa Yargısında Yargılanın Yenilenmesi Kurumu, s. 615.
[10] Madde 33- (Değişik madde: 03/07/1997 – 4280/3 md.)
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı tarafından açılan siyasi partilerin kapatılmasına ilişkin davalar, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu hükümleri uygulanmak suretiyle dosya üzerinde incelenir ve karara bağlanır. Bu davalarda Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısından sonra kapatılması istenen siyasi partinin genel başkanlığının veya tayin edeceği bir vekilinin savunması dinlenir.
Anayasa Mahkemesi gerekli gördüğü hallerde sözlü açıklamalarını dinlemek için ilgilileri ve konu hakkında bilgisi olanları çağırır; bu halde, 31 inci madde hükmü uygulanmaz.
[11] BAYSAL, agm, s. 620.
[12] Aktaran: BAYSAL, age, s. 621, CAN Osman, Demokratikleşme Serüveninde Anayasa ve Siyasi Partilerin Kapatılması, Seçkin Yayınevi, Ankara 2005, s. 90, dn.8. KANADOĞLU Korkut, Anayasa Mahkemesi, Beta Yayınları, İstanbul 2004, s.231.
[13] Aktaran: BAYSAL, agm, s. 612-617, DURMUŞ Arzu, Siyasi Partilerin Kapatılması ve Yüce Divan Kararlarını Yeniden Tartışmak (Anayasa Mahkemesi Kararlarına Karşı Olağanüstü Kanun Yolları) Beta Yayınları, İstanbul 2001, s. 52. SURLU M. Handan, Hukuk ve Cezada Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararı Nedeniyle Yargılamanın Yenilenmesi, Seçkin Yayınları, Ankara 2004, s. 94.
[14] BAYSAL, agm, S. 617.
[15] KURU Baki, ARSLAN Ramazan, YILMAZ Ejder, Medeni Usul Hukuku, Yetkin Yayınları, Ankara 2006, s. 839.
[16] KARAVELİOĞLU Celal, İdari Yargılama Usulü Kanunu, 5. Baskı, 2001, C.II, s.1657.
[17] Aktaran: TOROSLU Nevzat, FEYZİOĞLU Metin, Ceza Muhakemesi Hukuku, Savaş Yayınları, Ankara 2008, s. 379-380. ÖZGEN, Ceza Muhakemesinin Yenilenmesi, Eskişehir 1968, s. 7-14.
[18] KURU, ARSLAN, YILMAZ, age, s. 839.
[19] 23.01.2003 gün ve 4793 Sayılı Kanun ile getirilmiştir.
[20] KURU / ARSLAN / YILMAZ, age, s. 848.
[21] KURU / ARSLAN / YILMAZ, age, s. 851.
[22] AYM’nin HEP, ÖZDEP ve TBKP ile ilgili kararları.
[23] GÖZÜBÜYÜK Şeref; DİNÇER Güven, İdari Yargılama Usulü, Birinci Bası, Ankara 1996, s. 654.
[24] KARAVELİOĞLU, age, s. 1657.
[25] 15.07.2003 gün ve 4928 SK ile getirilmiştir.
[26] GÖZÜBÜYÜK / DİNÇER, age, s. 660.
[27] Diyarbakır 1. İM, E.2008/1563, KT.13.04.2009.
[28] Aktaran: TOROSLU / FEYZİOĞLU, age, s. 380; ÖZGEN, age, s. 22-23.
[29] Aktaran: TOROSLU / FEYZİOĞLU, age, s. 380; ÖZGEN, age, s. 22-23.
[30] TOROSLU / FEYZİOĞLU, age, s.380.
[31] 4771 SK, 09.08.2002 gün ve 24481 sayılı RG’de yayımlanmıştır.
[32] TOROSLU / FEYZİOĞLU, age, s.391.
[33] BAYSAL, agm, s. 614.
[34] Aktaran: BAYSAL, agm, s.616. ÖZTÜRK Bahri, Bir Ceza Mahkemesi Olarak Anayasa Mahkemesi: Yüce Divan, Anayasa Yargısı, Ankara 1995, s. 59 vd.
[35] Aktaran: BAYSAL, agm, s.617; DURMUŞ, age, s. 52; SURLU, age, s. 94; ŞAHBAZ, agm, s.614.
[36] BAYSAL, agm, s.617.
[37] 5320 Sayılı Kanunun 3. md. gereği, mevzuatta CMUK’a yapılan yollamalar CMK’nın bu hükümleri karşılığını oluşturan maddelerine yapılmış sayılır.
[38] BAYSAL, agm, s. 618.
[39] Aktaran: BAYSAL, agm, s.621; KANADOĞLU O. Korkut, Anayasa Mahkemesi, Beta Yayınları, İstanbul 2004, s.222.
[40] Aktaran: BAYSAL, agm, s.621; CAN Osman, Demokratikleşme Serüveninde Anayasa ve Siyasi Partilerin Kapatılması, Seçkin Yayınevi, Ankara 2005, s.90.
[41] Nitekim AY’da düzenlenmediği halde AYM yorum yoluyla “yürürlüğün durdurulması” kararı verilebileceğine hükmetmiş ve bu yönde kararlar vermektedir. Aslında AY 6. md. göre hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir devlet yetkisi kullanamaz. Nitekim gerek AY’da gerek AYM kuruluş yasasında “yürürlüğü durdurma” kararı verme yetkisi düzenlenmemiştir. Bu sebeple (çok elzem olmakla birlikte) AYM’nin içtihat yoluyla, kendine yetki alanı yaratması AY’ya aykırıdır.
[42] AYM, TBK, ÖZDEP ve HEP davalarında, yargılamanın yenilenmesi talebini kabul etmiş, ancak talebi ESASSIZ OLMASI NEDENİYLE reddetmiştir. 08.01.2008 gün ve E.2-3 ve 4 sayılı kararlar.
[43] BİLİR Faruk, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Yargılama Yetkisi, Ders Notları, Konya 2008, s.53.
[44] BİLİR, age, s.55.
[45] BİLİR, age, s.55.
[46] Diyarbakır 1. İM, E.2008/1563, KT.13.04.2009.
[47] Aktaran: BİLİR, age, s.56; GÖZLER Kemal, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararları, www.anayasa.gen.tr/aihm.hm.09.11.2006
[48] TEZCAN Durmuş; ERDEM M. Ruhat; SANCAKTAR Oğuz, Türkiye’nin İnsan Hakları Sorunu, Seçkin Yayınevi, Ankara 2004, s.145-146.
[49] BAYSAL, agm, s.631.
[50] BAYSAL, agm, s.632.
[51] BAYSAL, agm, s.633.
[52] BAYSAL, agm, s.633-634.
[53] AYM, E.1998/4, K.1999/2, KT.16.02/1999.
[54] Aktaran: BİLİR, age, s.54; ÇAVUŞOĞLU Naz, İnsan Hakları Mahkemesi Kararların Uygulanması, Türkiye Kararları, İstanbul 2003, s. 55.
[55] BİLİR, age, s.56.
[56] AYM, E.1990/1, K.1991/1, KT.16.07.1991.
[57] AYM, E.1990/1, K.1991/1, KT.16.07.1991
[58] http://www.inhak-bb.adalet.gov.tr/aihmtr/tbkpvd.htm